25 Haziran 2009 Perşembe

Mersin’e Termik Santral Sinop’a Üniversite

Mersin, kendi coğrafik ve kültürel kaynaklarının verdiği özellikleri ön plana çıkararak ve devlet desteği olmadan tamamen kendi dinamikleri sayesinde geleceğe ilişkin üç temel konunun Mersini geleceğe taşıyacağına karar verdi.

Turizm, lojistik ve tarım ve tarıma dayalı sanayi.

Tüm bunlar gerçekleşirken ne yazık ki, hiçbir aşamada devlet desteği görmedi.
Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan geldi… Tarım Bakanı geldi… Turizm Bakanı geldi… Kürşat Tüzmen zaten hep buradaydı… Ta ki seçim kaybedene kadar!

Seçime kadar buradan ayrılmayan, denizde yüzen, maç izleyen, fuar açılışı yapan, top oynayan, sorunlarla ilgilenen Kürşat Tüzmen seçimden sonra ortalarda görünmüyor.
Bu kendisine oy veren ve inanan Mersinliye hakarettir.

Kürşat Tüzmen dışındaki bakanlar da hep Mersine ilgi duyar gibi göründü.
Turizm bakanı Mersin turizminin ön plana çıkacağını söyledi, Sağlık Bakanı hastane, Ulaştırma Bakanı Havaalanı sözü verdi… Ve hepsi MTSO liderliğinde düzenlenen ve valilik tarafından çalışmalarına hız verilen RIS Mersin projesinin üç etkisinden mutlaka bahsederek başladılar konuşmaya. Yani ya turizmi ön plana çıkardılar, ya tarım veya lojistiği…

Fakat hiç biri Mersin için kılını kıpırdatmadı.
Hatta tam tersi kendi kendilerine çelişir hale geldiler.

Turizm’den bahseden ve turizm sezonunu Mersinde açan, tarım ve öneminden bahseden bakanlar Mersin’in tarımsal bölgesinin yakınlarına ve turizm bölgesinin göbeğine nükleer santral kurmak için girişimlerde bulundular.

Sonra ortaya bir Sinop lafı atıldı. Karadeniz lobisi buna şiddetle karşı çıktı. İbre Mersin’e döndü. Cılız tepkiler verildiyse de hükümet Mersin’de karar kıldı ve tepkilere kulak tıkadı. Hatta bu konuda türlü engeller çıksa da ısrarcı oldu.
Hükümetin Mersine termik santral kurma konusunda neden ısrarlı olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde açıklanan teşvik yasasını da inceleyince Karadeniz kentlerinin kayırıldığı net olarak karşımıza çıkıyor.

Akşam gazetesinden İsmail Küçükkaya cumartesi günkü yazısında “Başbakan Erdoğan YÖK Başkanı'na 'Anadolu'da bir şehri, mesela Sinop'u bir üniversite şehrine dönüştürelim' talimatı vermiş. Özcan'ın, 'neden Sinop?' sorusunu da şöyle cevaplandırmış: 'Sinop çok yeşil bir şehir, üç tarafı da denizle çevrili, potansiyeli yüksek, güzel bir üniversite şehri olur.' Dün itibarıyla YÖK bürokratları bu konuda çalışmalara başlamış durumdalar.” yazıyor.
Yani nükleer santral kurulmaktan vazgeçilen! Sinop için hükümet iyi şeyler düşünüyormuş meğer!

Sinop yerleşke kent olacak… Mersin ise termik santrallerle boğuşan bir kadersiz kent!
Mersin zaten Mersine sahip çıkmayan milletvekilleri sayesinde kadersiz bir kent iken, birde hükümetin termik santral ısrarı… Oysa hükümetin ısrarla termik santral kurmaya çalıştığı Akkuyu, yeşil ile mavinin buluştuğu doğa harikası bir yer… Sadece deniz değil yeşilde güzel buralarda…

Hep söylüyoruz. Mersin devletten hiçbir dönem destek görmedi ve gelişimini hep kendisi tamamladı. Sanırım bu kadar böyle sürecek…

Sinop için düşünüleni Mersinli kendi imkânlarıyla yapmalıdır. Mersini bir sağlık ve eğitim üssü durumuna getirirsek bu gereksiz inattan vazgeçilebilir. Özel Toros Üniversitesi açılıyor. Çağ Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi zaten var. MTSO gayret etsin ve Mersin Teknik Üniversitesinin kurulmasını sağlasın… Erdemliye, Silifke’ye de yüksekokulları yaysın… Mersin kendi göbeğini kendisi kesmeye devam etsin.

Mersinli okuyor mu?

İMECE’DEN Seyrani Soluğan yine güzel bir gazetecilik örneği vererek “neden gazete okunmuyor?” Sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor.
Aslında uzun zamandır benzer bir konuyu kaleme almayı düşünüyordum.
Kafamdaki konu ile birleştirerek toparlamaya çalışayım.

Belki Seyrani Soluğan’ın araştırma ve röportajlarına da bu şekilde bir katkım olur.
Bana kalırsa soruyu geniş tutarak tekrar sormakta fayda var.
Bana göre soru şu: Bu kadar internet sitesi, yerel gazetesi ve yazar kadrosu olan 2 Milyonluk Mersinde. Aydınlar ve yazarlar okuyorlar mı?
Soru bana bu şekilde sorulursa cevabım kesinlikle şu olacaktır.

Hayır!

Bunu internet ortamında tespit etmek hiçte zor değil.
Neredeyse her internet sitesinde yazının altında okunma oranını gösteren sayı bulunuyor.

Hangi yazar olursa olsun bu sayı yazıya göre değişen istisnaları bir kenara bırakırsak 20-50 arası değişiyor.
Oysa yukarda da değindiğim gibi Mersinde yayın yapan internet sitesi, yerel gazete vb. iletişim aygıt ve basın kuruluşlarında görev alan yazar sayısı yüzlerle ifade edilebilir.

Yani?

Yani A gazetesinin yazarı B gazetesini okumuyor.
Veya C internet sitesindeki yazar, D sitesindeki yazarı…
Bunun ne gibi nedeni olabilir açıkçası bilmiyorum ama bana kendisini en iyi yazar görenlerin yaptığı kıskançlık gibi geliyor. Okursa rakibinin okunma oranı yüksele bilir!

Kendi yazısından başka yazıları okuma alışkanlığı bile olmayan yazarlar mevcut maalesef.

Ayrıca başka yazıları okumadan yazan bu insanlar kendilerini geliştirmek bir yana yeni fikirlere tamamen kapalılar.

Eğer kendilerini geliştirme gibi bir dertleri olsaydı…
Yıllardır yazdıkları yazılarındaki imla hatalarının farkına varırlar ve düzeltirlerdi.

Adamlar yıllardır neredeyse her gün köşe tutuyor fakat noktanın, üç noktanın, noktalı virgülün nasıl kullanıldığını bilmiyorlar veya dikkat etmiyorlar.

Kimisinde ise kendi imla hatalarını düzeltmek yerine Yılmaz Özdil özentiliği başladı.
Sanıyorlar ki en iyi yazan kendisi…
Sanıyorlar ki şiir gibi yazıyorlar!

Tuhaf bir durum ama bu Mersinde yayın yapan internet sitelerinin ve bayilerde bulunan İmece gibi bazı gazeteler hariç yerel gazetelerin neredeyse genelinde söz konusu.

İmece bu konuda önemli bir yol almış durumda…
Kısacası Mersinliden önce Mersinli aydın okumuyor.
Bu tespiti baştan yapalım.

Şimdi ise Seyrani Soluğan’ın sorusuna bir cevap arayalım…
Neydi Soluğan’ın temel sorusu: “Mersinli neden okumuyor?”
—Mersinli tüm Türkiye gibi internetin kolaylığını ve haber hızını fark etti.
—Mersinli her bayide bulunmayan ve sayısı yüzleri bulan yerel gazeteleri tanımıyor ve bilmiyor. Tanımadığı gazeteyi elbette okuyamıyor. Ulusal gazeteleri internetten takip etmeyi tercih ediyor.

—Mersinli bizzat ulusal gazete patronlarının ve yöneticilerin bir dönem hastalık haline gelmiş olan “gazete sadece kupon için alınır” türü saçma bir duygunun esiri oldular. Ve kupon vermeyen gazeteyi almadılar. Bu alışkanlık etti.
—Mersinli liboşların, cemaatçilerin, ikinci cumhuriyetçilerin ve Amerikan gizli sempatizanlarının dayatmaları ve propagandalarından bıktılar. Çünkü Mersinliler cumhuriyete bağlı laik bir yapının unsurlarıdırlar.
—Yıllardır okudukları yazarların ve gazetelerin aslında ceplerini düşünen ve temel ilkelerden bile taviz veren kişiler olduklarını gördüler.

Bu söylediklerim (yeterince) okumama nedenleri arasında ilk sıralarda gelen seçenekler bana göre.

Ama girişte de değindiğim gibi Mersinli yazarlar okudukları zaman bu ister istemez Mersinli diğer okuyuculara da en azından internet ortamında yansıyacaktır.
Bu bir iddiadır.

Macit Özcan ile Aytaç Durak Farkı

Tahmin ediyorum hepiniz biliyorsunuzdur.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan “Çukurova Belediyeler Birliği Başkanlığına” seçildi.

Seçim sonrasında bir konuşma yapan Çukurova Belediyeler Birliği yeni Başkanı Macit Özcan, “Belediyelerin birbirleriyle uyum içinde çalışmasını sağlayıp, ortak projeler üreteceğiz” dedi.

Macit Özcan proje üreten ve ürettiği projeleri hayata geçirmeyi seven bir belediye başkanı…
Fakat yukarda alıntısını yaptığım sözüne katılmak mümkün değil.

Ne diyor Başkan Özcan: , “Belediyelerin birbirleriyle uyum içinde çalışmasını sağlayıp, ortak projeler üreteceğiz”.
Macit Özcan’ın bu sözlerini Aytaç Durak’a verilen “demokrasi dersi” olarak okumak da mümkün olabilir!

Aytaç Durak Belediyeler Birliği Başkanlığını 12 yıl boyunca yaptı.
Tahmin ediyorum AKP hükümeti ile arası açılmasaydı da bu görevini asla bırakmazdı!

Görev yaptığı 12 yıl boyunca Mersin için hiç bir proje üretmedi.
Bırakın proje üretmeyi, havaalanı başta olmak üzere Mersinin gelişmesini sağlayacak birçok projeyi engellemeye çalıştı.

Kendisine en iyi cevabı geçtiğimiz yıl bugünlerde ölen rahmetli Kadri Şaman vermişti.
“Aytaç Durak Mersini Adana’nın bir ilçesi olarak görmekten vazgeçmelidir”

Asla vazgeçmedi.
Hatta ilçe olarak bile görmedi.

Bir büyükşehir başkanı, bir Belediyeler Birliği Başkanı olduğunu unutup, sıradan bir Adanalı gibi davranarak Mersine laf yetiştirmekten geri kalmadı.
Farkında mısınız bilmiyorum ama belediye Birliği seçimlerini konu alan fotoğrafta neredeyse tüm üyeler ellerini kaldırmış oy verirken Aytaç Durak ellerini bağlamış bekliyordu.

Bu fotoğraftan anlaşılan Durak’ın, Macit Özcan’a oy bile vermediğidir.
Tamam, Aytaç Durak’ın Macit Özcan gibi olmasını kimse bekleyemez.

Ama Macit Özcan, Aytaç Durak gibi davranmayı öğrenmelidir.
Macit Özcan hala Mersin Büyükşehir Başkanıdır ve bu kentin daha iyi yerlere gelmesi için yapılacak daha çok iş vardır.

Başkan Özcan, bu görev ile kendisinin birçok projesinin daha kolay hayat bulmasını sağlayabilir.

Kısacası başkan Özcan önce Mersin başkanı olduğunu unutmamalı ve projelerde öncelik Mersin olmalıdır.

Bu şekilde kendisinin Mersine katkıları daha iyi anlaşılır ve daha çok kişi tarafından takdir şansı yakalanabilir.

Mersin için hedeflediği projeleri hayata geçirebilmiş ve daha güçlü bir Macit Özcan çıkabilir karşımızda diğer seçimde.

Bu görev hem Mersin hem de Macit Özcan için bir reklam aracı olacaktır.
Değerlendirmek lazım.

Kendini Eğitime Adamış Bir Gönül İnsanı

Size bir gönül insanından bahsetmek istiyorum.
Kendisi “zamanında” DSP Seyhan ilçe başkanlığı yaptı.

Rahşan Ecevit ve cenahının parti işlerine karışmasına kızmasaydı ve birçokları gibi “mış gibi yapsaydı” herkes geleceğin milletvekili olarak görüyordu kendisini.

Yalakalık yapmadı ve bildiği yoldan şaşmadı.
Kendisini eğitime adadı.

Adana’da kurulan ve daha sonra Mersine de şube açan Doktor Kazım Çetin Dershanelerini yönetti.
Onu Mersin eğitim camiası Doktor Kazım Çetin Dershanelerinin yöneticisi olarak tanıdı.
Sonra kendi yolunu çizdi.

Alçakgönüllü ve mütevazı tavrı ile her öğrencinin arkadaşı olabilmeyi başaran bu eğitim insanı Mersinlidir ve hale Mersinde dershane işletmeciliği yapmaktadır.

Önüne gelenin dershane açtığı günümüzde bu yığılmışlıktan Mersinde nasibini alıyor.
Malum bu işler artık koskoca Test Teknik Dershanesini bile kapattıracak noktaya geldi.

Üstelik trilyonluk bütçelere sahip İstanbul dershaneleri ile rakip olmak hiçte kolay değil!
Yanlış Milli Eğitim politikalarının sayesinde her öğrenciyi “sağılacak inek” gibi gören dershanelerin sayısını tam olarak bilmek mümkün değil.

Her gün bir yenisi açılıyor.
Son yıllarda büyük ve ünlü dershanelerin durağı oldu Mersin…
Buna rağmen inatla ayakta tutuyor ve sürdürüyor eğitim aşkını.

Sırf bu yüzden bile, yani trilyonluk İstanbul dershanelerinin, dershane çöplüğüne çevirdiği Mersinde mütevazı bütçesi ile ayakta duruyorsa Işın Dil Kursu, Alptekin Esmen büyük bir eğitimcidir.

Mersin Atatürk Caddesinde Ulu Cami bitişiğindeki Cemak iş merkezinin son katında Işın Dil Kursu’nu işletiyorken bu mütevazı eğitim yuvasını genişletiyor ve hizmet alanını farklı alanlarda kurslar açarak büyütüyor.

Mersinde ilk “Avcılık Kursu” açan insandır kendisi…
Bilgisayar Kursu’nun yanında Etüt Merkezi açarak yüzlerce öğrenciye “doğru düzgün” eğitim vererek Atatürkçü bir nesilin yetişmesine yardımcı oluyor.

Eğitim ile ilgilenen her insanın Alptekin Esmen ile mutlaka tanışmasını tavsiye ederim.
Sınav atına döndürülmüş her öğrencinin Alptekin Esmen’in bilgilerinden faydalanmasını şiddetle öneririm.

Çünkü o karşılıksız bilgi paylaşımının ve en doğru ideallerin ışığıdır.
Kendisi bilgi ve birikimini paylaşırken mutlu olduğu yüzünden anlaşılan ender insanlardandır.

Alptekin Esmen ile tanıştığınızda ve onun eşsiz bilgisinden yararlandığınızda eğitimde ve günlük hayatta “paranın” birinci planda olmadığını, amacın gerçekten bilinçli bir nesil yetiştirmek olduğunu göreceksiniz.

Kısacası Alptekin Esmen “adam gibi” adamdır.
Mersin halkı ve Mersin eğitim camiası bu adamı daha yakından tanımalıdır.

Masa başı haberciliği Mersin’e zarar veriyor

Mersin'de yayın yapan bazı gazete ve internet sitelerini anlamak mümkün olmuyor.
Mersin Yapı Fuarının tam istenen ziyaretçi beklentisini karşılamaması bazı arkadaşların ekmeğine yağ sürmüş olmalı.

Mersindeki organizasyonları başarısız göstererek “büyük habercilik” yaptıklarını düşünen bu arkadaşlar aslında Mersine ne kadar zarar verdiklerini görmüyorlar.

Aslında tam olarak ne yapmak istediklerini kendileri bile bilmiyorlar.
Oturuyorlar masa başına ve yazıyorlar.
Hepsi bu.

Aynı arkadaşlar yapılan fuarların ilgisizliğini ispat için olur olmaz saatlerde fuarın boş görüntülerini yayınlıyorlardı.

Geçtiğimiz günlerde oturup yazdıkları haberlerden birisinde Mersinde iki fuarın birden iptal edildiğini yazdılar.

Güneyde İmece Gazetesinde 28 Mayıs tarihinde yayınlanan habere göre “Forza Fuarcılık ve Organizasyon Hizmetleri A.Ş. Genel Müdürü Medeni Hacıimamağaoğlu tarafından yapılan ve haberi yayınlayanlara yönelik sert ifadelerin de yer aldığı yazılı açıklamada, “Mersin’de bu ay içinde yapılacak bir fuarımız yoktu.
30 Eylül–4 Ekim tarihleri arasında yapacağımız Mersin Home Fuarı’nı, katılımcılardan gelen talep doğrultusunda konseptini geliştirerek, MEÇEF’09-Mersin Mobilya, Halı, Evlilik, Çeyiz Fuarı olarak 24 Ekim–1 Kasım tarihine aldık.

Ve üstelik Mersin’e bu yıl yeni bir fuar daha kazandırıyoruz, MERBİL-Mersin Bilişim ve İletişim Fuarı. Bu ertelemeyi, tüm katılımcılarımıza bildirdiğimiz ve zaten katılımcılardan gelen talep üzerine yaptığımız için, ortada mağdur filan bulunmamaktadır. Üstelik daha önceden hiçbir firma ile sözleşme yapılmadığından, mağduriyetten söz etmek mümkün değildir” denildi.

İptal söz konusu değil. İptal edildi dedikleri ve neredeyse zil takıp oynayacakları fuar ise MOGE Fuarı… Yani Mersin Ortadoğu Petrol, Doğalgaz, Petrokimya, Boru Hatları Ve Taşımacılık Fuarı…

www.mogefair.com sitesinde yapılan açıklama şöyle: Mersin’de 4-7 Haziran 2009 tarihleri arasında düzenlenecek olan MOGE-Ortadoğu Petrol, Doğalgaz, Petrokimya, Boru Hatları ve Taşımacılık Fuarı, enerjinin aktörlerini buluşturmaya hazırlanıyor. Fuara Enerji Bakanlığı da tam destek veriyor.
Fuar, 10.000m² kapalı, 30.000m² açık alanda, Enerji Bakanlığı’nın da desteğiyle, Ceyhan’a en yakın ve fuar için altyapısı en elverişli yer olan Mersin’de Yenişehir Fuar Merkezi’nde 4-7 Haziran 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Ceyhan’a en yakın.
Fuar için altyapısı en elverişli yer…
Ne güzel cümleler bunlar. Üstelik Enerji Bakanlığı destekliyor. Fakat içimizdeki bazı kalemşörler desteklemiyor.

Sayın Hacıimamağaoğlu’nun açıklamalarından öğreniyoruz ki, fuara katılacak yabancı bakanların program çakışmasından dolayı fuar Kasım ayına alınmış.
Yani bu fuar iptal edilmemiş, ileri tarihe anlaşarak alınmış.

Kente önemli getirim sağlayan fuarcılık sektörünü yanlış bilgilerle veya başka amaçla karalamaya çalışmak, Mersin’e zarar vermekten başka bir şey değildir.
Bunu yapmak ne habercilik ne de gazeteciliktir.

Bu olsa olsa insafsızlıktır.

Mersinde fuar sektörünün hareketlenmesi ile aslında Mersin hareketlendi.
Kente yeni konuklar geldi. Oteller yeni konukları misafir etti.
Lokantalar, taksiler yeni müşterileri ağırladı.

Hatta Mersine gelen konuklar Mersinin yerel gazetelerini okudular, televizyonlarını izlediler.
Sayın Hacıimamağaoğlu’nun yaptığı açıklamanın son sözü sözde Mersinliler ve Mersindeki masa başı gazeteciler için ders niteliğindedir.

“Eğer birileriyle bir hesaplaşmanız varsa, bunu bizim üzerimizden, kente zarar vererek yapmayın. Bu kent bizim olduğu kadar sizindir de.”

Masa başında oturarak ve belki de bir türlü hesaplaşamadıkları kent yöneticilerini başarısız göstermek adına yazdıkları haberleri yayınlamadan önce Forza Fuarcılık Genel Müdürü Medeni Hacıimamağaoğlu’nun yaptığı açıklamayı okumalarını tavsiye ederim.

SON SÖZ: Mersinde fuar sektörü başarılıdır. Yapı Fuarındaki zayıf halkaları görenler İstanbul’da iptal edilen fuarları görmelidir. Mersin hepimizin.

Atatürk ne demiş? Mersinliler Mersine sahip çıkınız!

Mersin'in Turizm Kenti Olabilmesi İçin...

Geçtiğimiz günlerde Mersin Kültür Merkezinde yapılan Turizm İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı'na turizmcilerin katılmaması Mersin Valisi Hüseyin Aksoy'u sinirlendirdi.
Sayın vali bu tepkisinde çok haklıdır.
Mersinde turizm işi ile uğraşanlar turizmin gelişmesi için kıllarını kıpırdatmıyorlar.
Armut piş ağzıma düş…

Oysa Sayın Hüseyin Aksoy Mersin için bir şanstır.
Mersinin turizmden nasibini bir türlü alamıyor olmasının suçlusu bu kentin denizinin Antalya’dan kötü olması değildir.

Mersinin turizmden nasibini bir türlü alamıyor olmasının suçlusu bu kentin daha az güneş alması değildir.
Ne sahili, ne denizi ne de güneşi Antalya’dan kötü değil tam tersi çok daha iyidir.

Mersinin temel eksiği iş bitiren siyasetçi kadrosunun olmaması ve bu işten para kazan ve adına turizmci denen kişilerin bu işi önemsemesidir.
Önemsemek lafının biraz hafif kaldığını biliyorum.
Çünkü Mersinde turizm işi ile uğraşan bazı insanlar aslında turizmin ne olduğunu bile bilmiyorlar.

En güzel yeri kapmasına rağmen ne kendilerini nede evden bozma pansiyonlarını geliştirmeden, turist gelmesini bekleyen sözde işadamları ve turizmciler bu kentin turizm potansiyelini yok ediyorlar.

Otel açmış fakat ne internet sitesi var ne de ulusal gazete ve televizyon reklamı!
Reklamın değerini bilmeyen, yerel gazetelere bile reklam vermeyen turizmcinin bu kente katkısı ne olabilir ki?

Türkiye’nin birçok yerinde yaşayan insanlar Mersinde turizm amaçlı otel olduğunu bile bilmiyor.
Benim Mersinde beğendiğim tesisler mutlaka ve çoklukla var. Ve hatta ben tatillerimi genellikle Mersindeki otel ve konaklama tesislerinde geçiriyorum.
Elbette bu yazıdaki eleştirel sözüm bütüne değildir ama isteyen üzerine alınabilir.

Bu anlamda şunu söylemek yerinde olacaktır.
Turizmi ve turizm sezonunda gelenleri “kalmaya mecbur kaz” misali gören bu tip insanların bu tarz toplantılara katılması elbette beklenemez.

Onların beklentisi yaz sezonunda odalarının boş olmaması!
Kim nereden ve nasıl gelirse gelsin önemli değil!
Bu kentin turizm imkânlarından ne kadar faydalandığının bu arkadaşlar için pek önemi yoktur.
Hali hazırda turizm tesisi(!) İşleten işletmeciler daha müşteriye nasıl davranacaklarını bile bilmiyorlar.
Onlar için “o an” önemli. Yani içinde bulunulan sezonda birilerinin gelip odalarda kalması yeterlidir.

Konaklayan kişi beğenmez ve bir daha gelmese bile önemi yok…
Mutlaka biriler gelecektir!

Mersinin turizm kenti olabilmesi için önce bu işle uğraşanların turizmin ne anlama geldiğini, turizm deyince akla ne geldiği, turizm deyince akla sadece deniz, kum ve güneşin gelmemesi gerektiğinin anlatılması gerekir.

Ayrıca Mersinde turizmi canlandırmak için en az beş-on tane büyük otelin kente gelmesi gerekir.
Bu sayede Mersindeki küçük turizmciler hem otelciliği ve turizmi hem de misafirlere davranış biçimlerini kendiliğinden öğreneceklerdir.
Sayın vali ile Mersin turizm kenti olabileceğini anladı. Acı ama gerçek budur.

Bu saatten sonra bu işle uğraşsın veya uğraşmasın Mersinli olan veya kendisini Mersinli hisseden herkes elini taşın altına sokmalıdır.

Hali hazırdaki turizmciler kendilerini geliştirmeli ve turizm toplantılarına mutlaka katılmalıdırlar. Reklam masraflarından kaçmamalıdırlar. Profesyonel ekiple çalışarak yarınları hedeflemeli ve marka olmalıdırlar.

Bu kente büyük otellerin gelmesi sağlanmalı ve teşvik edilmelidir. Deniz, sahil ve tarihi eserler temiz tutulmalıdır.

Bunlar ana başlıklardır…
Deniz, güneş, tarihi eser ve kum zengini Mersinin turizm kenti olabilmesi için çok daha uzun bir yola ve uğraşa ihtiyaç vardır.

Bir seçimin ardından: Akdeniz

29 Mart 2009 yerel seçimlerinde Mersin için sanırım sonucu en fazla merak edilen ilçelerden birisi Akdeniz’di. Çünkü Akdeniz’de 2009 seçimlerinde türlü hesaplar söz konusuydu. Çünkü bu ilçe Kürt, Arap ve türlü etnik grupların bir arada yaşadığı karışık bir bölgeydi. Bu karmaşıklığı ile MHP, CHP, DTP ve AKP bu ilçede iddialı duruma gelmişlerdi.

Yeni bağlanan beldelerle birlikte kırsaldan destek gören MHP kendisini burada çok güçlü hissediyordu. Tanınmış bir ailenin bir ferdi olan ve Bağcılar Belediye başkanlığı döneminde başarılı olan Akif Çifçi ile MHP gözünü Akdeniz ilçesine çevirmişti.

Hükümet partisi AKP Akdenizin yapısına uygun bir adayı belirleyerek sadece iktidar gücü ile seçime asılmaktan daha ziyade oyunu kuralına göre oynamak istedi. AKP adayı Hacı Özkan dini motifleri üzerinde barındıran, Adıyaman doğumlu ve Akdeniz esnaflarındandı. Nitekim adaylık açıklaması bile gövde gösterisi şeklinde geçti.

Hacı Özkan’ın aday yapılmasıyla AKP özellikle Kürt oyların DTP’ye gitmesini engellemek istemişti.

DTP ise 1999 seçimlerinde seçilen ve bir dönem başkanlık yapan Fazıl Türk’ü yeniden aday göstermişti. Fazıl Türk başkanlık yaptığı dönemde beklenenin ve hatta korkulanın aksine Kürt milliyetçiliği yapmayarak taraflı tarafsız herkesin takdir ve beğenisini kazanmıştı. Seçimin en büyük favorilerinden birisi olarak Fazıl Türk “tekrar adayım” diyordu.

Fazıl Ahmet Türk’ten sonra 2004 seçimlerinde başkanlık koltuğunu alan Kenan Yücesoy CHP’nin yeni dönemde de aday gösterdiği bir kişiydi. Kenan Yücesoy görev yaptığı 5 yıl boyunca daha çok sosyal projelerle ilgilendi. Kentin değişik yerlerinde spor alanları ve parklar yaptı.

CHP’nin bu bölgedeki en büyük sıkıntısı CHP’de başkanlık bulamadığı için DSP saflarına katılan Kenan Yıldırım ve dolayısıyla DSP’nin alacağı oylar oldu. Başta Kenan Yücesoy olmak üzere Akdeniz’de siyaset yanlar DSP’nin seçim kazanmaya değil, CHP’ye seçim kaybettirmek için seçime girdiklerini söylediler sürekli.

Nitekim seçim sonucu açıklandığında DSP büyük hayal kırıklığı yaşarken asıl hüsran CHP’nin oluyordu. DTP Oyların 41.845’ini alarak seçimin galibi olurken, CHP 36.638 ile ikinci parti oldu. AKP’nin aldığı oy 26.522 olurken, MHP 25.005 ve DSP 6396 oy aldılar.

Aynen beklendiği gibi Akdeniz Mersin ilçelerinin içinde belki de en çekişmeli seçim yaşanan bir ilçesi oldu. CHP elindeki belediyeyi 5207 oy farkla DTP’ye kaptırdı. Seçimin ardından sokaklarda konuşulan ana konu şu oldu: CHP’nin elinden bu ilçeyi DSP aldı ve DTP’ye verdi.

Öyle ya da böyle türlü bahaneler yaratılsa da seçim sonucu bir gerçeğin ifadesidir. Seçim sonucu DTP’nin burayı kazandığını söylüyordu. 29 Mart öncesi seçim sonucunun tahmin edilmesi zor bir ilçenin dört favorisi vardı, birisi kazandı.

Fazıl Türk’ü yeni dönemde zor bir dönem bekliyor. Tarihi Tırmıl alanının düzenlenmesi, Hal yolu, Tırmıl Bölgesi ve antrepo ve bakliyat firmaları ve depolarının yoğun olarak konuşlandığı Özgürlük mahallesi civarlarının yol ve kaldırım sorunlarının acilen çözülmesi gerekmektedir.

Akdenizin bir yanı esnaf ve sanayi iken diğer yanı ise tarımdır. Bu anlamda tarımsal gelişmeyi sağlayacak projelere gereksinim duyulmaktadır. Hayvan pazarları, Huzurkent’ten başlayarak kentin girişinin düzenlenmesi, bir liman ve lojistik kenti olan Mersin’in Akdeniz ve Toroslar ilçelerinin kuzeyinde bir lojistik köy mutlaka kurulmalıdır.

Çay, Çilek ve Özgürlük gibi göç ile oluşmuş mahallelere acilen kentsel dönüşüm projesi uygulanmalıdır. Akdenizin kuzeyine gerek TOKİ ile gerekse belediye imkanları ile uygun ve düzenli evler yapılarak göçle kurulan mahalle insanlarına modern hayat sunulmalıdır.

Akdeniz’de de Mersinin diğer ilçelerinde olduğu gibi yön tabelaları yoktur. Mutlak suretle ve mümkünse otoban tarzı tabelalar konulmalı ve özellikle kente gelen yabancıların yön bulmasının kolaylaştırılması gerekmektedir.

Akdenizin en büyük eksiği sağlık alanındadır. Akdeniz’e yetecek kapasitede ne özel ne de devlet hastanesi bulunmamaktadır. Boş arsa verilerek özellikle Ortopedi, göz, kalp vb gibi özel dal hastaneleri Akdeniz’e çekilerek hem istihdam yaratılırken hem de kent ekonomisine fayda sağlanabilir.

Seçim yarışı çok zorlu geçen Akdeniz de görülen o ki; başkanlık koltuğunda oturmak ta çok kolay olmayacak. Umarım Akdenizin yeni başkanı bu zor dönemi Akdenizin kalkınması ve ilçenin yeni yatırımlar alması için harcayacaktır.

Bir seçimin ardından: Büyükşehir

29 Mart yerel seçimleri Mersin için çok fazla sürprizler yaratmadan gerçekleşti. Büyükşehir Belediye Başkanlığını iki dönemdir sürdüren Macit Özcan halkın güvenoyu ile üçüncü dönem için seçildi.

Kâğıt üstünde zorlu bir yarış gibi görünse de Macit Özcan yarışın kesin favorisiydi. Ne Eyiceoğlu’nun ne de Mahmut Tat’ın Büyükşehir Belediyesini kazanacağına kendi taraftarları bile inanmıyordu.

Macit Özcan tarafının en büyük çekincesi ise Adil Aktay faktöründen dolayı “kayıp” oyların sayısıydı. Nitekim aldığı 135.083 oy ile toplam seçmenin yüzde 31’ini alan Macit Özcan üçüncü dönemine başladı.

2004 seçimlerinde aldığı 34.04 oy oranından sonra Macit Özcan yeni dönemini çok daha verimli kullanacak ve Mersine hizmetlerine devam edecektir.

Hiç kuşku yoktur ki Macit Özcan son yıllarda Mersin için büyük hizmetleri hayata geçirmiştir. Fakat yeni dönemde Mersinin temel ihtiyaçları hala çözüm beklemektedir.

2009–2014 seçim katalogunda yer alan projeler içerisinde Mersin için olmazsa olmazlar vardır. Mersine yakışan yeni ve büyük bir otogar mutlak suretle ve en kısa zamanda yapılmalıdır. Turizm kenti olma hedefi taşıyan kentimizde doğru dürüst bir su parkı (aquapark) olmaması kent adına çok büyük bir eksikliktir.

Yapılacak olan Aqua Park içerisinde değişik eğlence aktivitelerinin yer alacağı geniş bir eğlence mekânı şeklinde tasarlanmalı ve yerli/yabancı tüm turistlerin ve kent halkının eğlence adresi olmalıdır.

Kentimizin en büyük sorunlarından bir tanesi ise yolların durumudur. Yollar kazılar ve yer altı çalışmaları sayesinde resmen köstebek yuvası halini almıştır. Oysa Mersine yakışan yollar yamasız ve düz olmalıdır. Zaten Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan yolların durumundan haberdar ve sürekli bahsediyor.

2004 seçimleri öncesi Macit Özcan’ın bir sözü vardı: Hafif Raylı Sistem mutlaka kente kazandırılmalıdır. Neden hayata geçirilmediğini artık hepimiz net olarak biliyoruz. Bunun kanıtı ise Adalet Bakanının itiraflarında gizlidir. Her ne olursa olsun Hafif Raylı Sistem Tece-Huzurkent Büyükşehir sınırlarını kapsamalı ve kentin bütününde ulaşımı kolaylaştırmalıdır. Hafif Raylı Sistem kurulurken ikinci çevre yolu mutlaka kapsama alanına alınmalıdır. Bunun yolu ya ikinci çevre yoluna da Hafif Raylı Sistem kurmak veya otobüs seferlerinin artırılması olacaktır.

Kısacası yapılacak çok daha şey var kuşkusuz… Bunu başka yazılarda değinmeye devam edeceğiz.

Peki, Büyükşehir’i MHP ve AKP nende kaybetti veya alamadı?

Bu soruya kısaca şu cevabı verebiliriz: İnandıramadılar ve inandırıcı olamadılar. AKP hayata geçirilecek projeler sunmaktan daha ziyade hayalci yaklaşımları broşürlere taşıdılar. Ayrıca Mersin için doğru aday bulamadılar ve iktidarın gücünü bir tehdit olarak sundular. Kürşat Tüzmen bile yetmedi demek sanırım AKP açısından doğru bir tespit olacaktır.

MHP Kanadına gelince: MHP Büyükşehir’e çok asıldı. Ciddi anlamda da oy artışı sağladılar ama yetmedi. Oy artışının daha çok Toroslarda olması ise yeni bağlanan beldelerin sosyolojik yapısıyla alakalı bir durumdur.

Yani?

Yani, MHP kemik oy denilen oyları almış ve Büyükşehir seçimlerinde dışarıya çok fazla açılamamıştır. Mahmut Tat ile ilgili seçim arifesinde basına yansıyan iddialar ise kararsız seçmenleri etkilemiş ve Tat’ın oy kaybetmesini sağlamıştır.

Mahmut Tat’ın kamuoyuna sunduğu projelerin de tıpkı Eyiceoğlu’nun projeleri gibi “yapılması zor” projeler olması halkta kuşku uyandırmış ve bu oya yansımıştır.

Bu üç aday dışında kimsenin seçim kazanamayacağı biliniyordu. Yarışın üç favorisi vardı.
Birinci sıradaki kazandı. Yani beklenen oldu. Yeni dönemin Mersin için çok daha güzel günlere ışık tutması temennisiyle…

Toroslar için bir ütopya

Aşağıdaki yazıyı 25 Mart 2005 tarihinde yazmış ve yayınlamıştım.
Sanırım seçim öncesi bu günlere uyan en güzel hatırlatma yazısı olacak.
Aynı hayalleri bugün içinde taşıyorum.

Bir belediye iyi yönetilmezse on yıl daha geçse aynı hayalleri kurar ve o hayallerle yaşarız.Noktasına virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyorum yazıyı.
Bakın bakalım ne değişmiş o günden bu güne.

Eğer aynı hayalleri bugünde kurabiliyorsanız demek ki Torosları yönetenlere kırmızı kartın zamanı gelmiştir.

Yerel seçimler öncesi Hürriyet Gazetesi seçim Hürriyeti adı altında bir proje başlatmıştı. Bu projede ‘ Ben başkan olsam...’ diye başlayan projelere yer verildi. Bu projeye bir kaç öneri ile bende katılmıştım. O zamandan sonra elbette birçok şey değişti ve birçok şey gelişti.

Ama bugün Torosların daha iyi olması ve gerçek bir kent, gerçek bir ilçe olması için hayallerimiz devam ediyor. Öncelikle Torosları otel olmaktan çıkarmak gerekiyor. Bunun çözümü gecekondulara ve dükkân görünümlü evden bozma iş yerlerine oturma ve çalışma ruhsatı vermek değildir. Öncelikle yapılması gereken Toroslara iş merkezlerini çekebilmektir. Yeni projeler üretebilmektir.

Örneğin, Büyükşehir Belediyesi ve Toroslar Belediyesi ortak çalışarak Torosların üst kısımlarına, Otel sahibi işletmelere belirli şartlarla arsa vererek otel yapmaları sağlanabilir ve böylece dağ turizmini canlandırabilirler.

Yapılacak olan otellerin yakınlarına yapılacak olimpik standartlarda futbol sahaları ile sezon öncesi futbol kulüpleri bu bölgelere çekilebilir. Bu bölgelere yapılacak olan tesisler, günübirlikçiler tarafından da kullanılacağı için yaz-kış canlılığını koruyabilir. Mersin'deki gecekondu mahalleleri genellikle Toroslar sınırında yer alıyor. Uygun yerlere yapılacak olan toplu konutlar ile gecekondu mahalleleri boşaltılabilinir.

Ekonomik olarak çok iyi durumda olmayan vatandaşların evleri sıvasız ve boyasız durumda... Bu Torosların görüntüsünü olumsuz olarak etkiliyor. Bu bölgeleri yeni gören bir yabancı, bir ilçeye değil, bir köye geldiğini düşünüyor.
Burada şehrin görüntüsünü etkileyen sıvasız ve boyasız evlere uygun ödeme koşulları ya da gerekli kaynak sağlanabilirse ücretsiz sıva malzemesi ve boya verilebilir. Yeni yapılan yolların alt yapısı tamamlanarak üstten geçen elektrik kabloları yeraltından geçirilerek hem elektrik kesintisi önlenir, hem de görüntü kirliği ortadan kalkar. Yine ilgili kuruluşlarla işbirliğine gidilerek Toroslara, Adliye, Hastane, vb.

Devlet yatırımları şeklinde bir yapılandırmaya gidilebilir. Bu, hem Mersin şehir yaşamına genel bir rahatlama getirmekle birlikte yeni iş olanakları sağlayarak Torosları gerçekten “ otel olmaktan “ kurtaracaktır.

Önce Kenti Kalkındır Kent İnsanı Sen Tanır

Yerel seçimlerde son viraja girmek üzereyiz. Tüm partilerin adayları projelerini anlatıyor, kapı kapı, mahalle mahalle geziyorlar. Kendilerini ve projelerini tanıtıyorlar. Macit Özcan zaten 10 yıldır belediye başkanı. Yaptıkları belli… Yapacağım dediği projeler birçok insana göre yapılmaktan uzak değil. Kısacası Macit Özcan’a inanmış bir kent psikolojisinden bahsediyorum.

AKP ve MHP seçmeninin Büyükşehirde Macit Özcan’ı tercih etmeleri bunun kanıtı olsa gerek. Diğer adayları ve projelerini incelemek, hatta sadece AKP adayından bahsetmek bence seçimin analizini yapmak için en iyi yol olur. Yapılan anketlerde AKP Mersinde ikinci görünüyor. İkinciliğin etkisiyle olsa gerek Mersine seçim için kamp kurmuş olan Kürşat Tüzmen sinirlerine hâkim olamıyor. İşadamlarıyla yaptığı bir toplantıda “Artık seyirci kalmayın, sahaya inin” diyor. Aslında kısaca“AKP adayına destek olun” diyor.

Eyiceoğlu durmaksızın Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminden gem vuruyor. Peki, Mersin Büyükşehir Belediyesinde başkan adayı olan kim? Eyiceoğlu mu, Erdoğan mı? Kürşat Tüzmen mi?
AKP Genel Başkanının İstanbul’da iyi bir belediye başkanlığı geçirmiş olması tüm AKP adaylarının başarısına kanıt gösterilebilir mi? Eyiceoğlu, Yerel belediyelerin Ankara ile uyumlu çalışması için genel iktidar ile aynı partiden olması gerektiğinin altını çiziyor.

Geçenlerde Adalet Bakanı AKP’li olmayan belediyelerin projelerinin Ankara’da beklediğini ima etmişti. Bu aba altından sopa göstermekten başka bir şey değildir.
Eyiceoğlu Gülnar’da belediye başkanlığı yapmış bir insan. Mersin Milletvekili olarak Mersini temsil etmiş bir siyasetçi. Bu örnekleri vereceğine bana kalırsa milletvekilliği döneminde (varsa) Mersine çaktığı çivileri referans göstermelidir.

AKP yanlış bir seçim stratejisi geliştiriyor. Bana kalırsa 6 yıldır tek başına iktidar olan bir iktidar partisi bu kenti gerçekten istiyorsa önce bu kente bir şeyler vermelidir. Yani önce kendisine oy vermeyenlerinde iktidarı olmalıdır.
Nitekim genel seçimlerde AKP Mersinde ikinci parti olmuştu. Kürşat Tüzmen 2007 seçimleri öncesinden beridir vaatlerde bulunuyor. Mersin Kürşat Tüzmen’e inandı ve Mersinde ikinci parti yaptı AKP’yi. Sormak isterim Kürşat Tüzmen’in havaya savurduğu bu vaatlerin hangisi hayata geçti? Fakat madalyonun yüzü aydınlanıyor! AKP belediyeleri kendileri almadan bir kente bir şey vermeyecek anlaşılan.

Önce bu kente bir şeyler verin ki, halk size güven duysun. İnansın. Havaalanı, turizm, lojistik, ticaret, tarım… Hepsi 2007 seçimleri öncesinde söylendiği yerlerinde duruyor. Yani hiçbir gelişme söz konusu değil. Bunların dışında da hiçbir konuda koskoca 6 yılda AKP iktidarında Mersine tek çivi çakılmadı.

Bırakın tek çivinin çakılmasını lojistik kenti olan Mersin’den Ulaştırma Bölge Müdürlüğü Adana’ya taşındı. Lojistik kenti olma yolunda ilerleyen bir kentin çivisi söküldü.

300’den fazla nakliye firması resmi işlemlerini yapmak için Adana’ya gitmek zorunda bırakıldı. Yani? Mersindeki firmalar cezalandırıldı. Kısaca ve net olarak şunu söylemek istiyorum: Siz hükümet olarak Mersin’e sahip çıkın. Mersin size sahip çıkacaktır. Ama önce bu kente bir şeyler vermelisiniz. Bu kenti her açıdan kalkındırmalısınız. Sonra oy ve belediye başkanlığını istemelisiniz.

Mersine Sağlık Yatırımlarını kim engelliyor

Mersin Türkiye’nin 7. büyük kenti.

Fakat 2 milyonluk şehirde eskimiş iki hastaneden başka komple hizmet verebilecek bir başka hastane daha yok.

Son dönemde sadece bir tane Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi açıldı.
Elbette bu hastane de Mersin için yeterli gelmiyor.
Gelmesi de mümkün değil.

Bu anlamda yaklaşık 6 yıldır sorumlu yurttaş bilinci ile göllere mayalar çalıyorum.
Bu anlamda yüzlerce özel hastaneye Mersini tanıtan ve hastane eksikliğini anlatan elektronik mesajlar gönderdim.

Sağlık Bakanlığına Mersinin sağlık alanında geri bırakılmışlığını anlatan ve hastane yapılması için önerilerde bulundum.

Uzun zamandır Toroslara yapılması planlanan fakat yapılması yılan hikâyesine dönen Ortopedi Hastanesi alanında Türkiye’nin büyükleri arasında olacağı söylenen Alman Hastanesi için birçok yere “Bu hastane neden yapılmıyor?” sorusunu sordum.
Benzer şekilde Toroslar Belediye Başkanı Sayın Hamit Tuna’ya bir yazı faksladım.

Şunu söylemek istiyorum.
Sonuçta ben sıradan bir yurttaşım. Ama büyük bir Mersin sevdalısıyım.
İstiyorum ki Mersinin bu konudaki eksikliği giderilsin, insanlar hasta halleri ile hastane kuyruklarında çile çekmesin. Yapılacak olan özel veya devlet hastanelerinde insanlar iş bulsun, hastane çevrelerine yeni konutlar, iş merkezleri yapılsın, insanlar çalışsın ve para Mersinde dönsün. Ekonomi canlansın.

Aynı şeyleri temcit pilavı gibi tekrar etmeye gerek yok şimdi…

Peki, bunları neden yazıyorum?

AKP Mersin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Eyiceoğlu’nun günlerdir ısrarla söylediklerinin gerçek olma ihtimali beni çok ürkütüyor.

Ne diyor Eyiceoğlu?

“400 Yataklı Araştırma Hastanesi yapımını arsa sorununu çözmeyerek Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı engelliyor”

Bunun gerçekliğine inanmak istemiyorum. Üstelik Mersine çok şey kazandırdığını bildiğim ve takdir ettiğim bir belediye başkanı olan Macit Özcan bu şekilde kendi halkını cezalandıramaz.

Mersini bir dünya kenti yapacağım diyen bir belediye başkanı kentinin hastane ihtiyacını görmezden gelemez. Macit Başkanın bu tarz bir seçim stratejisi uygulayacağını sanmıyorum.

Ayrıca bir dünya kentinin hastane eksiği zaten olamaz. Mersine bir değil en az iki büyük devlet hastanesi yapılmalıdır.

Açıkçası Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in itiraflarından sonra, ben hükümetin bu yatırımı askıya aldığını düşünüyorum. Yani Eyiceoğlu’nun söyledikleri çok inandırıcı gelmiyor.

Fakat her şeye rağmen Macit Özcan, Eyiceoğlu’na cevap vermeli ve konuşarak hastane arsası konusunu açıklığa kavuşturmalıdır.

Hastane yapımını engelleyen veya askıya alan kimdir?

Sorumlu yurttaş bilinci ile bu soruyu sormak boynumun borcudur.

Yerel basın ve yerel seçimler - 2

Önceki yazıdan devam…

Ben düzenli ve sürekli yazmaya Mirza Turgut’un Ufukturu sitesinde başladım.
Öncesinde de yazıyorum fakat sürekli bir yayınlama durumu söz konusu değildi.

Farklı haber sitelerinde de yazılarım yayınlandı ama benim çok önemsediğim sitelerden birisi olduğu için bu siteyi bu yazıda örnek veriyorum.

Mirza Turgut yönetimindeki Ufukturu haber sitesi her partiyi sütunlarına taşıyor. Bu noktada herkese eşit duruyor.

Sonra Haberanaliz sitesini arkadaşlarımla birlikte kurduk. Biz de her siyasiye eşit durmaya özen gösterdik.

Şimdilerde İmece gazetesinde yazılarım yayınlanıyor. İmece Gazetesini hepimiz yakından izliyor ve tanıyoruz. Sütunlarında tüm partilerin haberlerini bulmak mümkündür.

En ufağından en küçüğüne tüm seçim çalışmaları olduğu gibi izleniyor ve okuyucuya aktarılıyor. Hiç kimse İmece’nin “taraflı” bir gazete olduğunu söyleyemez.

Gazete yönetiminin siyasi tavrı ne olursa olsun, diğer düşüncelerin ve oluşumların etkinliklerini gazete sütunlarında bolca görebiliyoruz.

Bir önceki yazımda “Yerel Seçimlerde Yerel Basının Tarafsızlığını” sorgulamaya çalışmıştım.

Yerel basını çok önemsediğim için bu yazıda örneklemeye çalışacağım.

Malum, seçim dönemindeyiz…

Tüm gazeteleri bir inceleyin bakalım, seçim bölgesini karış karış gezen, çalmadık kapı bırakmayan, mahalle, kahve, oda, dernek, pazar, esnaf dolaşan CHP adayı Uzman Doktor Hasan Kılıç’ın seçim çalışmalarını hangi gazetede ne kadar görebileceksiniz?

Hasan Kılıç yaptığı seçim çalışması ile tüm Toroslardan takdir görüyor. Fakat neredeyse bu gezi ve toplantıları kimse bir yerlerde göremiyor. Belli başlı gazeteler ve haber siteleri o kadar.

Fakat başka bir aday, tuvalete gitse haber yapılıyor. Bakkal oğlu olduğunu bile öğreniyoruz.

Çünkü yerel gazeteler, yerel televizyonlar kendileri ile reklam anlaşması yapmamış olan Hasan Kılıç ekibini görmezden gelmeyi yeğliyor.

Sadece Hasan Kılıç değil ki!

Saadet Partisi Toroslar adayı Selami Cengiz’in ne yaptığını nerelere gittiğini kim biliyor, okuyor veya görüyor?

Tamam, Saadet Partisi küçük parti denilebilir. Seçim alamayacağı düşünülebilir.
Peki ya CHP?

Şu anda Toroslarda CHP’nin önde olduğunu ve Hasan Kılıç’ın seçimi kazanmaya yakın olduğunu kim görebiliyor? Sadece Toroslar halkı ve partililer!

Yarın Hasan Kılıç başkan seçildiğinde kapısını aşındıracak olan gazeteler ve televizyonları Hasan Kılıç’ın görmezden gelmesi mümkün müdür?

Gazetelerde ve televizyonlarda halkın haber alma özgürlüğü olduğu unutulmamalı. Ve kişisel ihtiraslar ve ekonomik çıkarlar için gazetecilik mesleği kullanılmamalıdır.

Gazetecilik habere koşmayı gerektirir. Bu işin doğası budur.
Neden haber yapmak için davet bekliyorsunuz?

Siz isterseniz hangi kişi nerede, hani siyasinin nerede programı var olduğunu tek telefonla öğrenebilirsiniz.
Tabi isterseniz.

Yerel Basın ve Yerel Seçimler-1

29 Mart seçimlerine sayılı günler kaldı. Her geçen gün seçim heyecanı artıyor.
Seçim büroları birbir açılmaya başlandı.
Adaylar koşuyor, koşturuyor…
Vaadlerini sıralıyorlar.

Televizyon ekranlarında ve gazete sütunlarında sıksık görüyoruz kendilerini.

Elbette basın halkın haber alma özgürlüğünün temsilcisidir ve her evin her akşam sürekli konuğudur. Halk doğruyu, iyiyi gazetelerden okuyarak televizyonlardan izleyerek öğrenir. Normal olan ve olması gereken budur.

Fakat (Türkiye’nin her bölgesinde böylemidir bilmiyorum ama) Mersinde işler böyle yürümüyor.

Gazeteci olmasam bile camianın içindeki bir kalem olarak yerel basın adına özeleştiri yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Gazete ve Televizyonların seçim stratejisinin sorgulanması gerektiğine inanıyorum.

Belki bana kızacak arkadaşlarım ama bana göre seçim dönemlerinde yerel basındaki strateji şu: Hangi gazeteye daha çok para verilmişse o gazete o seçime giren siyasiyi sürekli haber yapıyor.

Eğer gazeteye televizyona para verilmemişse, reklam anlaşması yapılmamışsa ağzı ile kuş tutsa haber yapılmıyor. (Bazı gazete ve televizyonları ayrı tuttuğumu belirtmek isterim.)

Elbette özellikle yerel basının paraya ihtiyacı olduğu ve en büyük geçim kaynağının seçim dönemleri olduğunu biliyorum.

Fakat, haberciliği reklamcılıkla karıştırmamak gerektiğine inanıyorum.

Hangi gazete hangi siyasiden reklam anlaşması yapmışsa bunu elbette en iyisini yapmak durumunda. Belki sabaha kadar, günlerce reklamını yapabilir, yapmalı.

Fakat eğer bir siyasetçi seçim döneminmde bir kanalla veya gazete ile reklam anlaşması yapmamışsa asla ve kesinlikle görmezden geliniyor.

Veya aynaya başka bir açıdan da bakalım. Bir siyasetçi X gazetesiyle reklam anlaşması yaptıysa Z gazetesi o siyasetçiye küsüyor. Ağzı ile kuş tutsa inanılmaz güzel projeler hazırlasa kimsenin umurunda olmuyor.

Buna bir gazetenin ve gazetecinin hakkı olmadığını düşünüyorum.

Kim olursa olsun, seçime giren bir siyasetçi bir kahve toplantısı, bir mahalle toplantısı, oda ve dernek ziyareti yapıyorsa bu bir seçim çalışmasıdır ve halkın bunu bilmeye hakkı vardır ve bunu gazetenin görmezden gelmeye hakkı yoktur. Çünkü ziyaret yapan siyasetçi de olsa ziyaret yapılan dernek ve oda adıyla halkın kendisidir ve ziyareti ve ziyarette konuşulanların üyeleri tarafından bilinmesini ister.

İstiyorsan iki sütün verirsin istiyorsan iki satır…
Herşeye rağmen bu bir haberdir.

Gazeteler siyasetçilerin değil, halkın gazetesi olmayı başarmalı ve elma ile armutu birbirine karıştırmaması gerekmektedir.
Objektifliği kaybetmemek gerekmektedir.

Aynaya tersten bakmaya devam edersek…
Ben sosyal demokrat bir düşüncedeki yurttaşlardan birisiyim.

Düşüncelerini ve icraatlarını beğenmediğim bir siytasetçi sırf X gazetesiyle anlaşma yaptı diye X gazetesine boykot mu uygulamalıyım?

İnsan sorar : Seçimler 5 yılda bir yapılıyor. Geri kalan 4 yılda kimi haber yapacaksınız? Gazetenizi kime satacaksınız? İnternet sitenize kim girecek? Televizyonunuzu kim izleyecek? Gazetenize TV’nize kim reklam verecek?

Hani hep söylenir ya, “Mersinde büyük bir yerel basın sorunu var, gazeteler satmıyor” denir.
Belki de bu yüzden satmıyordur.
Ne dersiniz?

(Devamı Sonraki yazıda…)

AKP’den adaylık bulamayanlar

Yerel seçimler öncesi aday belirleme esnasında her partide kırgınlıklar hatta küskünlükler olur. Bu siyasetin doğasında vardır.
. . .
Her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı siyasi partilere üye olabilir, yapılacak olan seçimlerde istenen şartları sağlayan herkes aday olabilir.
. . .
Elbette bir göreve birden fazla aday olduğu içindir ki, siyasette oluşan bu şablona aday adaylığı ismi verilmiştir.
. . .
Sonuçta birden fazla kişiden sadece birisi aday olabilecektir.
Nitekim Mersinde de seçimler öncesi aday çokluğu yaşandı.
En fazla iki parti talep gördü.
. . .
Bu iki partiden birisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bir diğeri ise AK Parti (AKP)
Özellikle CHP’de aday belirlendikten sonra birtakım sıkıntılar yaşandığı ortaya çıktı.

Özellikle yerel basın bu sıkıntıları çokça inceledi, haber yaptı.
. . .
Yıllardır adaylık bekleyen ve 2004 seçimlerinde Büyükşehir aday adayı olan fakat genel merkez tarafından Tarsus adayı yapılan Adil Aktay sıkça tartışıldı.
. . .
Fakat hiç kimse Toroslar kadar nüfusa sahip Tarsus’ta seçim kazanamayan A.Aktay’ın Büyükşehirde nasıl seçim kazanabileceğini düşünmüyordu.
Çünkü hiç tartışılmadı. Hiç konuşulmadı.
. . .
Benzer tartışmalar adaylık bekleyen fakat aday yapılmayan Yüksel Burkutoğlu ve Kenan Yıldırım üzerinden de sürdürüldü. Bu üç isim DSP’de adaylık bulduktan sonra sular durulmuşa benziyor.
. . .
Fakat kimse AKP’nin küskünlerini ve aday yapılmayanların küseceğini hesap etmiyor, haber yapmıyor.
. . .
2009 seçimleri öncesi gayet başarılı bir taban çalışması yaptığı gözlenen Ender Turhan AKP’de yılan hikâyesine dönen adaylık açıklamasında önce ismi telaffuz edildi sonra geri çekildi.
. . .
Sonunda Toroslar Belediye Başkanlığı için Osman Arık ismi üzerinde anlaşıldı.
Bu durumun Ender Turhan ve ekibinde bir kırgınlık yaratacağı kesindir.
. . .
AKP tababında özellikle Eğitimci Ender Turhan’ın aday yapılmadığı için küseceği konuşuluyor.
. . .
Çünkü aynı Ender Turhan 2004 seçimlerinde de gayet iyi hazırlanmış, çok iyi taban çalışması yapmasına rağmen AKP Genel Merkezi tarafından Duran Ünlü Toroslar için aday yapılmıştı.
. . .
Aynı durum Büyükşehir adaylığı içinde söz konusu olabilir.
. . .
Büyükşehir seçimlerine hareket getirebileceği söylenen Abdi Kurt’un iki dönemdir aday yapılmıyor olması Abdi Kurt ve ekibi üzerinde de bir olumsuz hava ve kırgınlık yaratabilir.
. . .
Çünkü Eyiceoğlu’nun Macit Özcan’ı yıkabilecek bir aday olmadığı parti tabanından da yüksek sesle ifade edilmeye başlandı.
. . .
AKP tabanından destek gören Abdi Kurt’un, Mustafa Eyiceoğlu’na nasıl bir destek vereceği merak konusu.
. . .
Bakalım bu küskünlükler ve dargınlıklar bir kısım basın tarafından fark edilip yazılabilecek mi? Veya CHP’nin küskünleri üzerinden prim yapan kalemşorlar bu küskünlükleri de yazmaya cesaret edilebilecek mi?
. . .
Bekleyeceğiz.
Bakalım görebilecek miyiz?

Yerel seçimler yaklaşırken Akdeniz

Yerel seçimlerde Akdeniz İlçesinde yarışacak adaylar netleşmeye başladı.

CHP Adayı mevcut başkan Kenan Yücesoy
DSP adayı CHP’de adaylık bulamadığı için DSP’ye giden Kenan Yıldırım
AKP adayı Hacı Özkan
MHP Adayı Bağcılar Belediye Başkanı Akif Çiftçi
DTP Adayı eski Başkan Ahmet Fazlı Türk

Bu bölge Mersinin en zor bölgesi denilebilir.
Bölgenin karmaşık yapısının yanında Büyükşehir sınırlarına dahil olan beldelerin oy dağılımı seçim sonuçlarına büyük oranda etki yapabilir.
Yeni bağlanan beldelerde garip bir dağılım söz konusu.
Huzurkent AKP yönetiminde
Kazanlı CHP yönetiminde
Bağcılar MHP yönetiminde

Bu bölgede adayını en son belirleyen parti AKP oldu.
O zaman yazıya şu soru ile başlamak mümkün: AKP Akdeniz’de ne yapar?
AKP adayı Hacı Özkan Mersinde isim yapmış bir esnaf.
Adıyaman doğumlu ve dini motifleri üzerinde barındırıyor.
Yani Akdenizin genel yapısına son derece uyumlu bir isim.
Kapalı Spor Salonunda yaptığı basın açıklamasıyla gövde gösterisi yaptı.
Aday olacakmış gibi çalışıyordu. Aday oldu.

Her şeye rağmen ben AKP’yi bu bölgede şanslı görmeyenlerdenim.
Ayrıca Hacı Özkan ismine küçük tepkiler olduğunu biliyorum.
Hiç kuşkusuz bu bölgede DTP’nin de belirli bir gücü bulunuyor.
Üstelik Ahmet Fazlı Türk yönetimde olduğu dönemde partili partisiz çok kişinin beğenisini kazanmış bir insan.

Bu anlamda özellikle Kürt seçmenlerin oyları AKP-MHP arasında dağılacak.
MHP adayı, adaylığı en erken açıklandığı için çok yol almış görünüyor.
Fakat erken yol almanın bir takım dezavantajları da bulunuyor.
Bu durumda seçmende yılgınlık söz konusu olabilir.

CHP adayı Kenan Yücesoy tüm tepkilere rağmen ipi göğüslemeye yakın birisi diye düşünüyorum.

Yücesoy bölge insanı ve bölgenin sorunların hakim birisi.
Ayrıca DSP adayı Kenan Yıldırım “CHP’de adaylık bulamadığı için parti değiştirdi” izlenimi bölgede çok hakim ve bu bir takım tepkileri topluyor.

Kısacası, toparlarsak…
Bu bölgede CHP-MHP çekişmesi yaşanacak.
AKP üçüncülüğü zorlayacak parti olacaktır.
Son durumu DTP seçmeni belirleyecektir.
Bu kısa yorumdan sonra öngörüm bu ilçede CHP’nin rakiplerinden bir adım önde olduğu şeklindedir.

Toroslar Macit Özcan ve çabasını anlıyor

Mersin, neredeyse 10 yıldır çöp sorunu ile boğuşuyor.
Dile kolay. Tam 10 yıldır.

Macit Özcan bıkmadan usanmadan bu sorunu ortadan kaldırmak için uğraş verdi.
Hiç kuşku yoktur ki, Toroslar halkı Macit Özcan’ın çabasını görüyor.
Ve çöp sorununun çözülmesi konusunda engel olanları da bizzat tanıyor.
Çünkü yaz akşamlarının serinliğinde temiz bir hava almak için bölgedeki insanlar balkona çıkamıyorlar.

Soluk borusundan içeriye sızan zehir sadece Toroslar halkını rahatsız ediyor.
Yıllardır Toroslar yatırımdan uzak ve adı çöp bölgesi olarak anılıyor.
Sinekle en fazla Toroslar da yaşayanlar mücadele ediyor.
Başta kanser olmak üzere tehlikeli hastalıklarla en fazla Toroslar halkı mücadele veriyor.

Bu hastalıkların tehlikesini bizzat onlar yaşıyor.
Özellikle Çavuşlu mahallesinde konut sektörü çöp fabrikasının varlığından dolayı gelişmedi, evler para etmiyor.

Bunları nereden mi biliyorum?

Çavuşluda yaşayan akraba, dost ve tanıdıklarım var.
Geniş bir ailenin mensubuyum.

Doğma büyüme Toroslarlıyım. Osmaniye, Zeki Ayan, Çavuşlu, Demirtaş, Çağdaşkent, Güneykent, Halkkent… Tüm dost ve tanıdıklarım, akrabalarım, arkadaşlarım buradalar.
Ben bizzat yaşıyorum bu tehlikenin varlığını…
Şimdi kimse oturduğu yerden ahkâm kesmesin.
Kimse sırf Macit Özcan’ı yıpratmak amacıyla dedikodu yapmasın.
Çokbilmiş ağabeyler…

Kendilerini kanaat önderi sayan gizli AKP’liler.
Bilmelisiniz ki, şimdiki çöp alanının yeri, hali hazırda bir çöp dökme alanı.
Çevre belediyeler, Çimsa. Çöplerini hep buraya döküyor.
Organize Sanayi Bölgesinin atık maddeleri bu bölgede yok oluyor.
Bugüne kadar aklınız neredeydi?

Üstelik bu bölge çöp alanı olmaya uygun olmasaydı Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), raporunu kim verirdi?
. . .
Yukarda da dediğim gibi Toroslar halkının hayatıyla oynamaya kimsenin hakkı yoktur.
Sağlık küçük siyasi çıkarların önünde olmalıdır.
Bunun için “Çöp Biz Çözdük” diye reklam yapan AKP’de,
Çöp sorununun kaldırılması adına hiçbir açıklamasını ve desteğini duymadığımız görmediğimiz Toroslar Belediye Başkanı da,
Oturduğu yerden Macit Özcan’ı yıpratma hesapları yapan kalemşörlerde,
Veya yaptığı yorumlarla ellerini ovuşturan ve “Macit Özcan gözden düştü” diye sevinen sahte kentlilerde bilmelidir ki.
Toroslar halkı çöpü engelleyenleri de görüyor.
Çöp sorununu çözmeye çalışanları da…
Yanlış hesabın içindesiniz.
Toroslar halkı sizleri affetmeyecek.
Göreceksiniz.
Mart seçimlerini bekleyin.

Mersin’in kalkınmasına engel olunmasın

Yıllardır düşünüp duruyoruz… Mersin neden büyük yatırımları çekemiyor diye!
Cevabı yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Kafamda şekillenen cevap şu: Mersini yönetenler Mersini değil, bölgeyi yönetme hevesindeler.
. . .
Birkaç ay önce Türkiye’ye yatırım için araştırmalarda bulunan Çinli yatırımcılara Kürşat Tüzmen tarafından İstanbul ve İzmir’den sonra Mersine de yatırım imkânları tanıtıldı.
. . .
Çin Heyeti Mersini de yatırım programlarına dahil ettiler. Bu yatımlarla alakalı MTSO Başkanı Şerafettin Aşut’un Referans Gazetesindeki açıklamaları karşısında üzülmemek hatta sinirlenmemek elde değil.
. . .
Sayın Aşut yaptığı açıklamada Çinli şirketlerin Mersin ve çevresinde yatırım amaçlı araziler aradığını söylüyor. Fakat Aşut, “Bu kadar büyük bir yatırımı sadece Mersin olarak sahiplenmeyelim, Çukurova’yı kalkındıralım” diyor.
. . .
Bir işadamı olarak bilmeyebilir belki ama MTSO Başkanı olarak şunu bilmelidir: Mersinde işsizlik had safhadadır. Ayrıca Adanalı yönetici ve işadamları Adana’ya her türlü yatırımı çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ve neredeyse tüm yatırımlar ya şehir merkezine yakın ya Adana’nın doğusu… Yani mümkün olduğunca Mersinden uzak ve kente girdi sağlayacak yerdeler...
. . .
Biz turizm kenti olmak isterken koca sahilde 4-5 otel yapılıyor fakat sadece Adana şehir merkezinde 5 tane otel, 2 tane alışveriş merkezi yapılıyor. Adana, yapılan hastanelerle birlikte sağlık üssü olmak üzere. Havaalanı tartışmaları daha bitmedi bile ve hipodrom üzerindeki tartışmaları unutmayalım. Organize Sanayiye her gün yeni firmalar açılıyor.
. . .
Sayın Aşut, siz hiç duydunuz mu “bu kadar yatırım yeter, Mersin tarafını da kalkındıralım, yatırımlar o bölgeye yapılsın” diyen bir Adanalı. Duyamazsınız!
. . .
Mersine bir alışveriş merkezi yapıldı, şehir esnafı yaşam mücadelesi veriyor. Alışveriş merkezi esnafı da durumundan memnun değil. Yeni evler yapılmış ama alıcısı yok.
Oteller yetersiz, hastaneler yetersiz. Şehirde büyük ölçekli fabrika yok denecek kadar az.
Cam Sanayi Mersin fabrikalarından birisini kapatıyor.
. . .
Tüm bunlar bir realite iken Mersini yatırımdan yoksun bırakmanın bir mantığı yoktur.
Yeni yatırımlar sonucu yeni insanlar bu kente gelecek ki, şehrin ekonomisi hareket kazansın. Arsa ve konut satışları canlansın. Şehir insanına iş kapısı açılsın. Yan sektörler gelişsin.
. . .
Kent yöneticilerinin öncelikli hedefi kentini düşünmek ve bu kenti kalkındırmak olmalıdır.
Size başka bir ayrıntıyı aktarayım belki haberiniz yoktur. Biri süt tozu fabrikası olmak üzere iki tane fabrika yatırımı son anda Mersinden Adana’ya gitti. Avrupa’nın sayılı Ortopedi Hastanesi Toroslar’a bürokrasi sebebiyle yapılmadı. Bu kaçışların sebebi ne?
Mersinin ilgisizliği… Başka bir açıklaması yok bunun.
. . .
O zaman neden Mersini büyütmek ve geliştirmek için uğraşıyoruz.
Adanalı yöneticiler neden Çukurova’yı kalkındırma hevesi içinde değiller. Üstelik her Çukurova adı geçtiğinde “Çukurova’nın göbeğinde biz varız” diyorlar. Yumurtalık ve Ceyhan yatırımları için neden Yenice, Kazanlı, Karaduvar’a da gidin demiyorlar.
. . .
Sayın Aşut, sizin asıl göreviniz ve zorunluluğunuz olan Mersini kalkındırmak yerine bölgeyi düşünüyorsunuz. Bu yanlıştır. İsterseniz Mersin merkezde istediğiniz kadar arsa bulabilirsiniz. Aklınıza gelen bir yer yoksa bir hafta sonu kuzeye doğru Mersini incelemenizi öneririm.
. . .
Siz bu yatırımı Adana ile ortak bir noktaya yaparsanız ne konut sektörüne ne kent ekonomisine hiçbir katkısı olmayacaktır.
Bugün kalkındırmak için Mersinin can attığı bölge Adana’ya daha yakındır.
Bu ne demektir? Bu yatırımlardan iş sahibi olan insanlar Adana’da yaşayacak, alışverişini Adana’dan yapacak, Adana’nın imkânlarından faydalanacak.
Bunun başka bir açıklaması yok!
. . .
Havaalanı Yeniceye yapımını anlıyorum. Her ne kadar turizm için batıya yapılması taraftarı olsam da Yenice Havaalanı için destek de oldum. Sonuçta Havaalanı kent merkezinin dışında olur. Bu her şehirde böyledir. Ancak sanayi yatırımı için böyle bir şey söz konusu değildir.
. . .
Bunca zamana kadar, Mersinin kalkınmasına engel olanlar yüzünden bu kent geri kaldı.
Sayın Aşut, siz gençliğiniz ve ideallerinizle ileriyi görün ve bu tip yöneticilerden olmayın lütfen.
. . .
Lojistik yatırımlarının bu kente getirisi çok fazla olacaktır. Ayrıca Çin yatırımlarından sonra bu kentin gelişmesini hiç kimse engelleyemez.
. . .
Yatırımları (sadece) Mersin’e yaparak bu kentin kaderini değiştirebilirsiniz.
Sizden bir Mersinli olarak tek isteğim var Sayın Aşut, Mersinin kalkınmasını arzulayın, bunun için bu yatırımı bölgeye değil, Mersine çekin. Bu yatırımdan sonra bölge kendiliğinden kalkınır zaten. Bölgeyi başkaları düşünsün.
. . .
Kısa yazmak için oturduğum bu yazıyı rahmetli Kadri şaman’ın Aytaç Durak’a söylediği bir söz ile bitirmek istiyorum. Ne demişti rahmetli Şaman, “Aytaç Durak Mersini Adana’nın bir ilçesi gibi görmekten vazgeçmelidir”.

Çöpü de onlar çözmüş, suyu da onlar getirmiş

Yerel seçimler yaklaştıkça tansiyon Mersinde de yükseliyor.
Tüm partilerde hedef öncelikli olarak Büyükşehir sahibi olmak!
Bazıları bunu gurur haline getirmiş sanki.
Hatta öyle bir siyaset yapıyorlar ki, onlara göre hedefe giden her yol mubahtır.
Buna felsefede Makyevelist yaklaşım derler.
. . .
Bu yaklaşıma göre hedefe giden yolda ilerlerken, her şey serbesttir…
Önemli olan hedeftir.
Hedefe nasıl ulaşıldığı değil!
. . .
MHP bir süredir bazılarında hayvanların kullanıldığı pankartlarla ve reklam panolarıyla ilginç reklam stratejisi geliştirdi.
Doğru veya yanlış...
Üzerine alınan alınır.
Hata yapan hesabını verir.
Öyle de olmalıdır.
. . .
Bu reklamların ardından CHP il Başkanı zaten konuyu araştıracağını söyledi.
Kimse reklamlarda yazanların doğru olduğunu kabul etmese de CHP İl Başkanı “konuyu araştıracağım” derken temiz siyasetin örneğini veriyor.
. . .
Diğer tarafa bakınca…
Yani iktidarın sahibi AKP’ye…
Büyükşehir Belediyesinin yaptığı işleri sahiplenerek prim peşinde…
“Çöpü de biz çözdük, Suyu da biz getirdik.” Diyen AKP İl Başkanına bir iki sorum olacak.
. . .
Mahkemelik olan çöp sorununda her hangi bir AKP’li hakime her hangi bir şekilde etki yapmış mıdır?

Mahkeme heyetine her hangi bir yazı veya her hangi bilgi sunulmuş mudur?
Yapmadıysa mahkemelik bir davayı “nasıl biz çözdük” diyebilirsiniz?
Büyükşehir Belediyesin “Hafif Raylı Sistem” projesi nüfus gibi inandırıcı olmayan bir sebepten dolayı beklerken, bunun gerçek sebebini açıklayabilir mi?
Veya Mahkemelik olan bir çöp sorununu nasıl çözdüğünü açıklamalıdır.
Yani şunu yaptık, böyle oldu…
Daha inandırıcı olur ve sözler havada kalmaz.
. . .
Ayrıca Sayın M.Gültak'ın unuttuğu bir şey var...
Suyu biz getirdik diyor.
Kendisine Kaya Mutlu'yu ve Macit Özcan’ın yaptığı su tanklarını unutmamasını tavsiye ederim.
Ama yok, eğer hükümetin bir desteği varsa ve M.Gültak bu destekten bahsediyorsa...
Hiç kusura bakmasın...
Mersinde bu ülkenin bir kentidir…
Samsun, İstanbul veya Ankara...
Hatta devlet Adana kadar sahip çıksa yeter Mersine...
. . .
Suyu biz getirdik diyor ya, Sayın M.Gültak, yarın kentte su sorunu patlak verirse... “Bu bizim hatamız eksik yapmışız” diyecek midir?
Yukarda da değindiğim gibi hadi bir an için inandık diyelim…
Suyu da siz getirdiniz, çöpü de siz çözdünüz…
Sadece biz yaptık demekle iş bitmiyor.
M.Gültak nasıl yaptıklarını açıklamalıdır.
Açıklayın bize çöpü nasıl çözdünüz?
Suyu nasıl getirdiniz?
. . .
Macit Özcan yıllardır davalarla uğraşıp duruyor…
Biliyoruz…
Sizin içinde ispat gerekli…
Siz bu kent için ne yaptınız?

Sağlık turizminde tren kalkıyor

Mersin RIS Projesi neticesinde turizm kenti olma yolunda hedef belirledi.
Bundan sonra bir takım gelişmeler oldu. Mersinde bazı bölgeler turizm bölgesi ilan edildi.

Sahil bandına büyük otellerin inşaatları başlandı.
Öyle ya da böyle turizm Mersinin gelişmesi için en doğal kanal.
Fakat turizm sadece deniz turizminden oluşmuyor. Yayla turizmi, tarihi eser turizmi, av turizmi, inanç turizmi, fuar ve kongre turizmi…
Çok fazla turizm olanağı bulunuyor.
. . .
Mersin için sadece deniz turizmini düşünmek büyük hata olur.
Bu anlamda sağlık turizmi için bazı zamanlarda yazılar yazmıştık.
Hatta Mersinin hastane ihtiyacı göz önüne alındığında bu turizmin kent halkı içinde büyük rahatlık yaratacağına inanıyorduk.

Fakat yıllardır neredeyse hiçbir gelişmenin yaşanmaması biraz olsun karamsarlığa düşmeme yol açıyor.
. . .
Son dönemde kentimizde sadece Osmaniye merkezli Özel Toros Hastanesi açıldı.
İstanbul merkezli Medicalpark hastanesi internet sitesinde Mersin Hastanesi için hala “planlama aşamasında” yazıyor. Yapımı devam eden bir diş hastanesi bulunuyor, ayrıca bir tane özel diş polikliniği açıldı.
. . .
Mersindeki mevcut hastanelerin durumu içler acısı. Kente yetmiyor ve hepsi eski hastaneler. AKP il Başkanı kente üç hastane yapılacağı duyumunu almış ve seçim yatırımı gibi açıklamıştı. Bu hastanelerden hiçbir ses yok. Üstelik ilçe hastaneleri zaten yapılmalı.
. . .
Toroslar Belediye Başkanı Sayın Hamit Tuna hastane yapana bedava arsa diye ilan etmişti. Sonuç bildiğim kadarıyla elde edilemedi. Çünkü Toroslarda kurulan her hangi bir özel hastane yok.
. . .
Buradan seslenmiştik. Çünkü bu satırların yazarı bir yurttaş bunu olarak yapıyor.
Peki, ne yapıyorum? İnternet siteleri aracılığı ile Mersini tanıtan yazılar ve hastane, otel vb. büyük firmalara Mersine yatırım daveti yolluyorum. Ancak ben sadece bir yurttaşım.

Belediye başkanları ilan etmek yerine büyük hastanelere ekip gönderip kente davet etse ve açıklandığı gibi arsa kolaylığı sağlansa bugüne kadar kentimiz zaten en az üç-dört hastane kazanmıştı.
. . .
Neyse… Konuyu fazla dağıtmadan tespitimizi belirtelim.
Sağlık turizminde tren kaçıyor. Bu tren kaçtıktan sonra yakalamak mümkün değil.
Komşumuz Adana bölgenin sağlık üssü olma yolunda ilerliyor.
Neredeyse her gün yeni bir hastane açılıyor.
. . .
Düşünsenize…
Kentinizde büyük hastaneler açılmış.
Bu kente yeni doktorlar ve sağlık çalışanları gelecek.
Farklı sektörler doğacak. İşsizliğe çare olunacak.
Konut sektörü ve ticaret gelişecek.
Gayrimenkul değerlenecek.
Hastane çevresine bakkal, manav, eczane, hediyelik eşya vb. birçok iş yeri açılacak.
Mersin dışından birçok insan kentinize gelecek.
Alışveriş merkezleri, çay bahçeleri, mağazalar, esnaf kazanacak.
Hatta çiftçi kazanacak.

Mersinlilerin doktor tercihi artacak ve sağlık kalitesi yükselecek.
Sağlık ve tedavi için başka kentlere gitmeyecekler.
Hastaneye gelen ziyaretçilerin konaklayacağı otel ihtiyacı doğacak
Oteller yapılacak.
Kente para girecek.
Her şey bir yana kent büyüyecek.
Bu hastaneler kendi reklamını yaparlarken Mersinin reklamını yapacaklar.
. . .
Kısacası sadece hastane değil yapılacak olan. Fakat kent yönetiminde tık yok.
Bu bir öngörü meselesidir.
. . .
Umarım trenin son vagonunda yer bulabiliriz. Sonuçta en azından Arap turistleri sağlık turizmi için kentimize çekebilsek yetineceğiz.
. . .
İktidar partisi milletvekillerinin bu kent için konuşmaktan daha fazla şey yapmalarını beklemekten ve sağlık turizminin getirilerini fark etmelerini beklemekten başka şansımız kalmadı sanırım. Elbette Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanlarına da önemli görevler düşüyor. Bu görev geleceği kurtarabilecek özel ve önemli bir görevdir.
. . .
Son tren kaçmasın yeter!

Yerel seçimlere doğru-Büyükşehir

Yeni seçimlere hazırlandığımız bugünlerde iktidarın gücünü kullanan AKP ve AKP ekseninde yorum yapan yorumcuları daha aktif görüyoruz.
. . .
Yerel seçimleri 27 Kasım genel seçimleri ve o seçimlerde alınan sonuçlarla kıyaslamamak gerekmektedir. Hele 27 Kasım seçimleri hakkında o kadar dedikodu etrafta dolaşmışken.
. . .
Yerel seçimler bir kent için genel seçim kadar önem taşır. Hatta bazı noktalarda genel seçimlerden bile önemli olduğu söylenebilir.
. . .
Biz yerel seçimlere doğru Mersin yazılarını yazarken CHP yönetimlerini yere vurarak prim kazanmaya çalışan iktidar yanlısı yorumcular gibi iktidar penceresinden değil, Mersinin kaderini etkileyecek kişi ve seçimleri analiz etmek istiyoruz.
. . .
Bu kentte yaşayan herkes, bu kent için iyisini isteme hakkı vardır. Ancak iyi olanı sadece benim adamım yaparsa alkışlarım inancını ortaya koymak taraflı bir tutumdur ve kente faydası yoktur.
. . .
Mersin 2004 yılında yapılan seçimlerde CHP’yi tercih etmiştir. Mersinde oy kullanan seçmenin yaklaşık yüzde 35’i seçimlerde Macit Özcan’ı tercih etmiştir. Üstelik Mersinde çok sevilen bir Fikri Sağlar ve iktidarın gücünü arkasına alan tartışmalı aday Mahmut Arslan varken.
. . .
Macit Özcan 2004 seçimlerine girerken daha çok sahil projesi ve birkaç kent projeleri ile dikkat çekmişti. Sahil kenti Mersinde doğru-dürüst misafir gezdirecek ve kentin güzelliklerini gösterecek mekân yokken Türkiye’nin takdir ettiği bir sahil ile yaşar hale geldik.
. . .
Fakat ne yalan söyleyeyim, ben sahil projesini kesinlikle bir hizmet olarak görmedim.
Benim için öncelikli projeler var. Türkiye’nin en büyük spor tesisinin Mersinde olması Mersinliler için şanstır.
. . .
Burada Macit Özcan’ın yaptıklarını elbette sıralayacak değilim. Ancak görmezden gelenlerin görmesi açısından hatırlatmakta fayda olacağını düşünüyorum.
. . .
Mesela spor tesisinin dışında önemli gördüğüm hizmetleri başlıklar halinde sıralayacak olursak; mahalle muhtarlarının çalışma ofisleri, kentin neredeyse bütün alt yapısının değiştirilmiş ve onarılmış olmasını, çöp fabrikasının kaldırılma serüvenini, Kazanlı arıtma tesisi projesini, uluslararası müzik festivalini, şehir tiyatrolarının kurulmuş olmasını, kentti Açıkhava müzesi şekline getirmesini, yeni bulvarlar açılmasını, üçüncü çevre yolunu sayabiliriz.
. . .
Daha iyisi olmalı dediğimiz şeyler olduğu gibi, yapılmasını istediğimiz şeylerde var elbette. Mesela ekmek fabrikası sürekli açık kalmalı ve şehrin her tarafına hizmet vermeli. Mesela şehir tiyatroları kendisine ait sabit bir mekâna sahip olmalı.
. . .
Özellikle kentin giriş kaldırımları ve yol düzenlemesi yapılmalı kentin girişine çeki düzen verilmelidir.
. . .
Kent merkezinde artık yamalı yol devri kapanmalıdır. Kavşaklarda bulunan topraklar asfalta akmamalı ve belediyeler bunları önlemeli ve çevre düzenlemesine daha fazla zaman ayırmalıdır.
. . .
Kente daha kaliteli eğlence mekânları çekilmeli daha büyük ve bol çeşitli bir lunaparkın inşa edilmesi, büyük ve turizme de hizmet etmeyi planlayan bir su parkı(aquapark) yapılması, arsa tahsisinde kolaylık sağlanarak kente otellerin çekilmesi ve lojistik merkezinin bir an önce kurulması sağlanmalıdır.
. . .
Kısacası Mersin Büyükşehir için daha onlarca yazı yazılabilir. Ki ilerleyen günlerde bunu yapacağız.
. . .
Ancak şunu söylemek gerekir ki Macit Özcan en az geçen dönemki kadar çalışmış ve bir dönem daha başkanlığı hak etmiştir. Bunun muhasebesini seçim sandığında Mersin halkının yapacağını ve geçen seçimde olduğu gibi hak edene oy vereceğine inanıyorum. Dahası inanmak istiyorum.

Mersin için kader günü bugün

AKP Hükümetinin, Akkuyu beldesinde yapımını planladığı nükleer enerji santrali ihalesi 24 Eylül’de(yani bugün) sona eriyor.
. . .
Mersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Akkuyu’ya yapılması planlanan ve ihale aşamasına gelinen nükleer santrale karşı halkı bilinçlendirmek ve hükümete de ‘nükleer sevdadan vazgeçin’ mesajı vermek için Metropol İş Merkezi önünde imza standı kurdu.
. . .
Bu imzalar kaç işi olur, ne zaman ve nereye ulaşır, ulaşırsa sonuç ne olur…
Açıkçası ümitsizim.
. . .
Üstelik bu işte insanların ne kadar bilgisiz ve hatta ilgisiz oldukları o kadar açık ki…
Hayatları ile kumar oynanan insanlar kumarın zarı olmayı tercih etmişler gibi…
Kaderlerine razılar.
. . .
Geçen aylarda yapılan Mersindeki nükleer karşıtı mitinge Türkiye’nin birçok noktasından gelen Nükleer Karşıtı eylemcilerin yanında Mersinde yaşayan ve her fırsatta toplum önderliği yapmaya çalışanları göremedik…
. . .
Nükleer Karşıtı Platform dışında Mersinin birçok yazarçizeri bu işi görmezden geliyor.
Bu görmezden geliş sayesindedir ki, tepki yok denecek kadar az Mersinde… Tepkisizlik Mersinin ruhunda olan bir gerçektir. Gösterilen tepkilerin cılızlığının da etkisiyle hükümetin bu kararından vazgeçmeyeceği bir başka gerçektir.
. . .
AKP hükümeti birçok konuda olduğu gibi Mersin konusunda da çelişkili davranmaktadır.
Çünkü bir yandan Mersini turizm kenti ilan ediyorlar, diğer yandan turizm için havaalanı gerekliliğinden bahsediyorlar… Aynı hükümet turizm bölgesi ilan ettikleri yerlere balık çiftlikleri kurma izni veriyor.
. . .
Kürşat Tüzmen her fırsatta turizmden ve Mersinin turizm potansiyelinden bahsediyor ama ne nükleer karşıtı olduğunu ne de balık çiftliklerinin turizme vereceği zarardan bahsetmiyor. Veya görmezden geliyor.
. . .
AKP il Başkanı ve benzer düşünenlerden de olması gereken tepkileri göremiyoruz. Aynı şekilde Balık Çiftlikleri karşısında gösterdiği hassasiyet ve hükümetin Uluslar arası Çukurova Havaalanı projesi için gayret gösteren Sayın Abdullah Ayan’dan da nükleer karşıtlığında gerekli tepkileri tam olarak göremedik.
Bu günlere geldik…
. . .
Nükleer Santral kurulması belki uzun vadede Türkiye gibi geri bırakılmış ülkeler için bir gerekliliktir. Ancak ulusal kaynaklarımızın başkaları tarafından sömürülmesine izin vermeden, Avrupalın birçok ülkesinde terk edilmiş bir sistem olan nükleer enerji santrallerini Türkiye’ye dayamadan, halkımızı ve ülkemizi Çernobil gibi facialara karşı karşıya bırakmadan, turizm gibi bacasız sanayiyi yok etmeden önce bir değil, en az iki kere düşünmek gerekmektedir.
Öncelikle nükleer enerji karşısındaki alternatifler üzerinde düşünmeli ve kolaycılığı seçmemeliyiz. Her şeyden önce nükleer santral kurmak uzun ve zahmetli bir yatırımdır. Aynı zamanda pahalıdır.
. . .
Güneş enerjisi ülkemiz için bulunmaz bir enerji kaynağıdır. Rüzgâr enerjisi ülkemizin ihtiyacını karşılamaktan öte enerji ihracatçısı konumuna bile getirebilir bizleri. Ülkemiz su cennetidir. Boşa akıp giden suların barajlarca tutulması bile bizlere uzun yıllar yetecek enerjiyi üretirken su tasarrufu sağlamada bile yardımcı olacaktır.
. . .
Ben başkaları gibi torbadan sallamıyorum. Yılların alışkanlığı ile ezber yapmıyorum.
-Balık Çiftliklerine karşı olup, nükleer santral için kılını kıpırdatmayanlar ve kalem oynatmayanlar zahmet edip ilgili konuları uzmanların yazdıklarından araştırsınlar. Hükümetin sözcülüğünü yapmaktansa Mersinin ve çocuklarımızın geleceğinin gözcülüğünü yapmalıdırlar.
. . .
Mersindeki hükümet temsilcileri ve sözcüleri Mersin için bir şeyler yapmak istiyorlarsa bu yöndeki çabalarını ve enerjilerini Mersin Büyükşehir Belediyesinin halkın takdir ettiği hizmetlerini yok sayarak değil, küfür ederek, aşağılayarak değil, Mersinin geleceğine yönelik konulmaya çalışılan nükleer santrale karşı çıkarak harcayabilirler.
. . .
Bu şekilde Mersinse hizmet konusunda kendilerinin ne kadar samimi oldukları ortaya çıkacaktır.
Bu bir sınavdır.
Bu AKP’li arkadaşlar ve gizli AKP’liler için bir şanstır.
. . .
Evet, arkadaşlar Mersin yönünü turizme çevirmiştir…
Balık çiftlikleri turizm için tehlikeli ve zararlıdır. Yapılmamalıdır.
Fakat daha büyük bir tehlike nükleer santraldir.
Cesaretinizi toplayın ve Ankara’nın ağzının içine bakmadan… Cesurca… Mersin ve çocuklarımız için Nükleer Enerjiye hayır deyin…

Mersin halkını kandıramazsınız

AKP Mersin il başkanı Muhammed Gültak partisinin kadın kolları tarafından düzenlenen iftar yemeğinde konuştu.
. . .
Gültak ne diyor? “Dört yıl boyunca hiçbir şey yapmayan Büyükşehir Belediyesi seçime yedi ay kala şehri şantiyeye çevirdi”…
. . .
Allahtan Mersin’de yaşıyoruz… Ve görüyoruz.
. . .
Hatta diyor ki, “70 otobüs almakla trafik sorunu çözülmez.”
El insaf Sayın Gültak, sizde bir zahmet Mersindeki bir yetkili olarak, üstelik iktidar partisi AKP mensubu olarak hükümetinizden ricada bulunun lütfen.
. . .
Hepimizin bildiği gibi Mersin Hafif Raylı Sistem projesini başbakan sudan sebeplerle bekletiyor.
. . .
Sudan sebep diyoruz çünkü nüfus sayımı bir kandırmaca dan ibaret ve ayrıca Mersin nüfusundan daha az olanlara Hafif Raylı Sistem yapma izni başbakanlık tarafından çıkarıldı.
. . .
1994 Yılında Dünya taşımacılık ödülü alan Eskişehir Belediyesine de Hafif Raylı Sistem izni verilmiyor. Sebep Mersin ile aynı… Nüfusu bir milyondan az…
. . .
Eskişehir’in merkez nüfusu 750 bin. Mersinin merkez nüfusu 852 bin. Oysa nüfusu 1 milyondan, hatta Eskişehir’den de az olan Samsun’a, Kayseri’ye Antalya’ya bu izni veriyorlar.
. . .
Ne diyor Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı ”Bütün AKP bize karşı. Baştan beri... Bakan dahil, bürokratlar dahil, AKP il teşkilatı dahil, muazzam bir baskı var Büyükşehir Belediyesi üzerinde. Mahalle baskısından öte, hükümet baskısı var. Tüm icraatlarımıza engeller. İlla belediye başkanlığını almak istedikleri için her türlü baskıyı deniyorlar.”
. . .
Mersin’e çok benziyor değil mi?
Sistem her yerde aynı…
. . .
Mersin yereline tekrar dönersek…
Özellikle Toroslar’da açılan geniş bulvarlar bile kentin havasını değiştirecek niteliktedir.

Kent merkezindeki asfaltlama çalışmaları son dört yıl içinde yapılmıştır.
Bahsettiği dört senede asfaltlanan yollardan geçen Gültak acaba ne düşünür?
Uluslar arası Kongre merkezi şehir merkezindedir ve görmek isteyenlerin görebileceği güzelliktedir.
. . .
Şimdi Mersin için hayati önem taşımakta olan arıtma tesisi çalışmalarını bahane ederek, Macit Özcan için “4 yıl yattı” demek insafsızlık olacaktır. Mersin halkını kandıramazsınız.
. . .
Büyükerşen’in Eskişehir için dediği gibi demek ki Mersin için de aynı şey geçerli.
“Mahalle baskısı yok, hükümet baskısı var. “
. . .
Sayı Gültak’a naçizane önerim… Büyükşehir Başkanlığını düşünüyorsa, kendi projelerini açıklasın…
Mersinin eksikliklerini tespit edip çözüm önerilerini sunsun.
Eğer trafiğin karmaşıklığını düşünüyorsa Mersin için Hükümetten Hafif Raylı sistem projesinin onaylanması konusunda ricada bulunsun mesela.
İşte o zaman Mersinde kazanır, Mersinde siyaset yapanlarda…
Çünkü Halkımız doğruları görüyor.

TEBRİK VE TEŞEKKÜR

Mezitli Belediye Başkanı Hakan Demirsoy, Mersinin önemli bir eksiğini tespit etmiş. Birçok yazımda değindiğim gibi Mersinin turizm ve eğlence amaçlı bir su parkı yoktu. Ama artık var.
. . .
Henüz görme fırsatım olmadı ama umarım Mersine yakışan büyüklükte ve güzellikte yapılmıştır. Yapımı aceleye getirilen ve acemi ve sektörden uzak kişiler tarafından yönetilen bir Su Parkı Turizm Kenti Mersin için hiç iyi bir izlenim bırakmayacaktır.
. . .
Bu eksikliğin giderilmesinden dolayı emeği geçenlere bir Mersin sevdalısı olarak teşekkürü bir borç bilirim.

Bu söze kulak verin

Mersin Uluslar arası havaalanını tüm benliği ile hissediyor. Bu konuda toplumun her kesiminden çeşitli açıklamalar yapılıyor. Suskun olanlar sadece Ankara’daki vekillerimiz.

Uzun yıllara dayanan bir hayal 2007 seçimlerinde Kürşat Tüzmen’in adaylığı ile yeniden canlandı. Belli ki Kürşat Tüzmen ekibini kurmuş ve Mersini ve eksiklerini iyi analiz etmişti.

Nitekim beklide havaalanı vaadinin de etkisiyle Kürşat Tüzmen Mersinden vekil, Mersin mitinginde Mersine havaalanı yapılacağını belirten R.T.Erdoğan’ın partisi AKP ise Mersinde ikinci parti oldu.

Seçim sonrası Mersine defalarca gelen Tüzmen Havaalanı yapılacağını söyledi.
Sonuç itibari ile 3 nokta belirlendi. Kumkuyu, Çiçekli, Baharlı…
Mersinin turizmini canlandıracağını belirten AKP hükümeti ve Mersine gelen bakanlar havaalanı gerekliliğini tekrar ettiler.

Öyle ya da böyle, havaalanı için Baharlının olması konusunda karar verilmişe benziyor.

Oysa hep söylüyoruz, hep yazıyoruz. Mersinin batısı unutulmamalı… Havaalanı eğer Yeniceye yapılacaksa yakın zamanda Kumkuyu tarafına turizm amaçlı bir havaalanı mutlaka yapılmalı. Çünkü yaklaşık 10 dakika Mersine yaklaşacak olan mevcut havaalanı turizme katkı sunmayacaktır.

Geçtiğimiz günlerde CHP Mersin İl Başkanı Faruk Mehmet Akar, Kumkuyu’da incelemelerde bulundu. Mersin'e söz verilen havaalanının bir an önce yapılması gerektiğini söyledi. CHP Mersin İl Başkanı Faruk Mehmet Akar, Mersin'e yapılacak olan havaalanının Anamur ile Erdemli arasında bir yere yapılması gerektiğini söyledi.

Akar, Kumkuyu'da bulunan bölgenin havaalanı olmaya en müsait yer olduğunu belirti.
Sayın Akar’ın havaalanı konusundaki tespitleri çok yerinde. Yapılacak yatırımlar doğru zamanda doğru adreslerde yapmak gerekli. Şuanda eğer amaç turizme katkı sunması için bir havaalanı yapılacaksa Yenice yanlış adrestir. Eğer bölge çıkarları turizmden öncelikli ise… Buna söyleyecek bir sözüm yok.

Her şeye rağmen Mersin il sınırlarına hizmet ediliyor diyerek suskun kalmak devletin parasının israfı anlamı taşır. Yanlış anlaşılmamak için tekrar etmek isterim. Yeniceye havaalanına karşı değilim, asla olmadım… Ama Yeniceye bölgesel bir havaalanı yapılacaksa turizm için Batı Mersine mutlaka bir havaalanı yapılmalıdır.
Mersin turizminin geleceği parlaktır. Ancak turizmin istenen noktaya gelemsi için olmazsa olmazlar vardır.

Bu olmazların başında havaalanı gelmektedir. İkinci sırada ise Mersin sahil yolunun Gazipaşa’ya kadar olan bölümü acilen genişletilmeli ve düzeltilmelidir. Kazanlı sahil projesi Mersine çok önemli katkılar sunacaktır ama Batı Mersin Kazanlı sahilinin gölgesinde bırakılmamalıdır.

Bunun sebebi ise salt turizm değil, Batı Mersinde yaşayan insan nüfusudur.

Anamur 63,850
Aydıncık 11,647
Bozyazı 26,161
Erdemli 126,745
Gülnar 33,785
Mut 66,356
Silifke 111,698
Toplam 440,242

Buna Mezitli, Tece, Tömük gibi beldeleri ve ilçeleri eklememiz gerekiyor.
Komşumuz Karamanın coğrafik yakınlığını hesap edersek Karaman, Mersin Havaalanını çok rahat kullanacaktır.
Şimdi soruyorum…

Neden Batı Mersin’e bir havaalanı yapılmasın?

Balık çiftliklerinde ortaya çıkan bir gerçek

Bugünlerde Mersinde yayın yapan gazetelerdeki bazı köşe yazarları Mersine kurulması planlanan Balık Çiftlikleri ile ilgili yazılar yazıyorlar. Anlaşılan O’ki Bodrum Seyahatinden çok etkilenmişler.
Biz “çok yanılmışız” diyorlar, aslında “zararlı değilmiş” diyorlar.
. . .
Hatta kimileri kulaklarına fısıldanan “biz Bodrum’dan kovulmadık, yatırım için geliyoruz” sözlerine öylesine inanmışlar ki! Mersin için trilyonlarca gelirden bahsediliyor. Bu gelir nasıl olacak?
. . .
Firmalar merkezlerini Mersin’e taşımayacaklar. Mersin’e yani firma kurmayacaklar.
Evet, istihdam sağlanabilir, belki taşımacılık sektörü bir nebze daha canlanabilir ama kimse Mersin için trilyonluk kazançtan bahsedemez.
. . .
Belki balık çiftliğini işleten firma trilyonluk kazanca sahip olabilir. Ayrıca hatalı bilgiler dolaşıyor etrafta. Bu gereksiz bilgi kirliliğini önlemek gerekiyor.
. . .
Bodrum seyahatinden etkilenen gazeteci arkadaşlar, balık çiftliklerinin kesinlikle zararsız olduğunu savunuyorlar. Bu konuda ikna edilmişler.
. . .
Hatta Bodrum’a seyahat düzenleyen bir firma, Küstük, yatırım yapmayacağız” sözüne alınmış olmalılar ki, aman küstürmeyelim diyorlar. Yatırım elden gidiyor diye üzülüyorlar.
. . .
Mersine balık çiftlikleri açmak isteyen firma yetkilisi “Biz Bodrum’dan kovulmadık” diyor.

Gazeteci arkadaşlar buna inanıyor. Oysa anlaşılıyor ki, gerçek hiçte öyle değilmiş.
Belki gerçekten adı geçen firma Bodrum ve çevresinden kovulmayanlar arasında olabilir. Ancak Bakanlık açıklaması kovulanlar olduğunu ve başka yer tespiti yapıldığını söylüyor.
. . .
Haber sitelerine düşen açıklamada da söylendiği gibi sadece Muğla bölgesinde faaliyet göstermekte olan 143 balık çiftliklerinden 126'sı ise Tebliğ kriterlerini sağlamadığından kapatıldı. Şimdi siz kimi kandırıyorsunuz derler adama…
. . .
Gerçeği öğrenmek için haberler.com sitesinde okuduğum Çevre Orman Bakanlığının yazısını okumak yeterli. Bakın ne diyor O yazıda…
. . .
“Çevre ve Orman Bakanlığı, 12 ilde tespit edilen toplam 267 balık çiftliğinin 191'inin gerekli şartları taşımadığı gerekçesi ile kapatıldığını bildirdi.
Çevre ve Orman Bakanlığı, balık çiftlikleri ile ilgili yaptığı yazılı açıklamada; denizlerde balık yetiştiriciliğinin önlem alınmazsa kirlilik kaynağı olabileceği, sudaki oksijen miktarının azalabileceği ve su kalitesi parametrelerinin bozulmasına neden olabileceği belirtildi.

İzmir-Muğla ve Antalya yörelerindeki balık çiftliklerinin yoğun olarak koy ve körfezlerde bulunduğu kaydedilen açıklamada; balık çiftliklerinin çevreye verdiği kirliliğin yerinde tespiti maksadıyla muhtelif zamanlarda incelemeler yapıldığı aktarıldı.
. . .
2005 ve 2006 yıllarında Muğla ili ve ilçelerindeki (Bodrum-Milas-Bozburun) balık çiftliklerinin bulunduğu deniz alanlarında 35 noktada ölçüm ve analiz yapıldığı belirtilen açıklamada; "Konu ile ilgili olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu çerçevesinde, denizlerde yapılacak balık çiftliklerinin kurulamayacağı, hassas alan niteliğindeki kapalı koy ve körfez alanlarının belirlenmesi ile ilgili ilke ve esasların ortaya konulmasına yönelik olarak Bakanlığımız koordinasyonunda ilgili kurum/kuruluşların görüşleri doğrultusunda hazırlanan "Denizlerde Balık Çiftliklerinin Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy ve Körfez Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Tebliğ" 24.01.2007 tarih ve 26413 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir" denildi.”
. . .
Alın size resmi açıklama… Kimse Mersinin kaderi ile oynayamaz. Oynamamalı…
Bu kent turizme yönünü dönmüştür. Firma ismi hiç önemli değil, A firması da olur B firması da… Yatırım yapmak isteyen firmalar illa buraya balık çiftlikleri açmak istiyorlarsa buyursunlar, Mezitli, Tece, Karaduvar… Yıllardır yatırım bekliyorlar. Benim ısrarla söylemeye çalıştığım, Batı Mersin bu iş için uygun değildir.
. . .
Ayrıca neden illaki Balık Çiftliği… Bodrum Seyahatini düzenleyen firmanın başka alanlarda yatırımları da var… Buyursunlar otel ve konaklama tesisi açsınlar. Kim hayır diyebilir. Tam tersi.
. . .
Ancak “Bodrumdan kovulmadık” sözünün, Çevre Bakanlığının açıklaması ile doğru olmadığı gün yüzüne çıkmıştır. Hatta Mersine küstük gibi bir açıklama gurur kırıcıdır.
. . .
Trilyonluk yatırımı kaçırmayalım, tamam…
Tamam, ama geleceğimizi de bir hiç uğruna yok etmeyelim.

Esnafın Yaşam Sorunu (2)

Esnaf hakkında bir-iki yazı değil, uzun bir yazı dizisi bile yeterli gelmeye bilir. Esnaf ile ilgili bu köşede zaman zaman olduğu gibi önceki yazıda da çok fazla detaya girmeden bazı küçük tespitler yapmıştık. Yapmaya devam edeceğiz.
. . .
Esnafın yaşam sorunu her geçen gün büyümektedir. Esnaf kendilerini etkileyen en önemli rakibin büyük alış veriş merkezlerinin şehir merkezlerine yakın yerlere yapılmasını gösteriyorlar. Esnafın bu sorununu yok edebilecek yegâne güç çıkaracağı yasalarla Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Fakat hepimizin bildiği üzere Mecliste bekleyen yasa tasarısı uzun süre daha bekleyecektir.
. . .
Daha önceki yazıda kısaca iğneyi başkasını çuvaldızı kendisine batırması gerektiğini ima etmiştim. Bu yazıda buna örnekler vermek isterim.
. . .
Mesela esnaf gözünü sadece meclisten ne zaman çıkacağı belli olmayan bir yasaya dikmemeli. Hayatını o yasanın çıkmasına endekslememelidir.
. . .
Esnaf bugün ciddi para kaynakları olan büyük rakiplerle savaşıyor. Ve birçok küçük esnaf bu savaşı yitiriyor. Savaşta “güçlü olan kazanır” diye bir kural vardır ama güçsüzünde kazandığı anlara tarih şahitlik yapmıştır.
. . .
Bu noktada tekrar etmeliyim ki; esnaf öncelikle kendini eleştirmeli ve geleceğe yönelik çözüm üretmelidir.
. . .
Mesela ne yapmalıdırlar: anadan babadan ve ustasından öğrenilen mesleğini yapanlar kendilerini yenilemeli ve mesleki kurslara katılarak bilimsel ölçütlerde mesleğini ifa etmelidirler.
. . .
Bölge temsilciliği, yetkili satıcılık gibi ayrıcalıklara sahip olmaları sadece kendisine değil, bulunduğu şehir içinde bir hizmet özelliği taşıyacaktır.
. . .
Mersindeki büyük alış veriş merkezleri başta olmak üzere bu kente gelen tanınmış markalar Francheise usulü ile bu kente gelmektedir. Peki, sormak isterim size, Bu markaları bu kente getirenlerin kaç tanesi Mersin firması… Alış veriş yaptığınız firmaların verdiği fişlere bir bakın, birçoğu Adana firmasıdır. Şehir Merkezinde bile Bolulu Hasan Usta, Mavi Jeans gibi birçok firma Adana tarafından bu kente getirilmiştir.
. . .
Elbette yazının başında da dediğimiz gibi para önemli bir araçtır bu yolda. Ancak yaşamak istiyorsan öncelikle çareyi kendin arayacaksın!
. . .
Ayrıca, başta üretim firmaları olmak üzere tüm işletmeler özenle markalaşmalıdırlar ve markalarını reklâmla tanıtmalıdırlar. Şubeleşmek markalaşmadan sonra gelen ikinci adımdır. Markalaşan firmalar hızla yaygınlaşan alışveriş merkezlerinde yer almalıdırlar.
. . .
Esnaf odalarına seçilen yöneticiler bulunduğu sektöre yönelik çözüm önerileri geliştirmelidirler.
. . .
Günümüz dünyasında insanlar aradığı her şeyi bir arada bulmayı istiyor. Alışveriş Merkezlerinin bu yoğunlukta çoğalması bu gerekliliğin bir parçasıdır. Bu nedenle benim naçizane önerilerimden bir tanesi, Mersin Esnafının, inşaat firmaları, dernek ve odalar ve belediyelerle iş birliği yaparak kendi alış veriş merkezini kurmalarıdır.
. . .
Örneğin, ikinci çevre yolunda yapılan bir Mersin Alış Veriş Merkezinde Mersinin önemli markalarının bir araya gelerek oluşturacağı alışveriş merkezinin çalışmayacağını kim söyleyebilir. Üstelik şehir büyüyor ve şehrin her tarafından müşteri beklemektense müşterinin ayağına gidecek çözümler üretilmeli.
. . .
Bu kentin bir alış veriş merkezini dolduracak kadar markası vardır. Arera, Artı, Envar gibi bilgisayar firmaları, Zeynep Çeyiz, Aracılar, Elvanlar, Bozbeyler, Epa gibi giyim-kuşam mağazaları… Lider Güven, Meriş, Güney Süt, Yummy, Okyay gibi gıda firmaları… Beta-Vivid ve benzeri temizlik ve deterjan üreticileri, Platin gibi ihtiyaç malzemeleri satıcıları… Opera ve Kitapsan gibi kitap satış mağazaları… Doğuş Bebe, Görüş Bebe, Polen gibi bebek ürünleri satıcıları… Onlarca belki yüzlerce cafe-restaurant firmaları…
. . .
Daha neler neler…
Bir alış veriş merkezini dolduracak kadar marka yok mu bu kentte?
. . .
Dedim ya çağa ayak uydurmalı ve çareler aranmalıdır.
Günümüzün ihtiyaçları doğrultusunda esnaf için ne gerekiyorsa el birliği içinde o yapılmalıdır.
Yoksa küçülmek bir kader olacaktır.

Esnafın yaşam sorunu (1)

Güneyde İmece Gazetesi, bir süredir önemli bir duyarlılık örneği gösteriyor.
Yazı dizileri ile esnafın sorunlarını inceliyor, sektörün önemli isimleri ile röportajlar yapıyor.

Dernek ve oda başkanlarının çözüm önerilerini öğreniyor. Son olarak itina ile hazırlanmış bir esnaf ekini okurlarına ücretsiz dağıttı.
Yıllar öncesine kadar her mahallede en az bir bakkal vardı ve adı mahalle bakkalıydı. Mahalleli o bakkaldan alışveriş yapar, evine ekmeğini ve birçok ihtiyacını buralardan karşılardı.

Peki, ne oldu da bu mahalle bakkalları bir anda yok oldular. Sanırım bunu açıklamak için detaylı analizler ihtiyaç vardır. Ancak bu analizleri yaparken objektif eleştirilere de açık olmak gerekmektedir.

Kim ne derse desin esnaf ekonominin temel taşıdır. Bugün birçok kurumda yöneticilik yapan, oda başkanlığı, dernek başkanlığı hatta siyaset yapanlar esnaf çarkından geçmişlerdir.

Bu insanlar esnafın sorunlarını çok daha iyi bilirler, bilmeleri gerekmektedir.
Esnaf yaşam savaşı verirken bu temsilciler kendi siyasi geleceklerini hayal edemezler. Günümüzde müşteri ilişkileri çok önemli noktadadır.

Güler yüz ve samimiyet müşterinin ucuzluktan daha önce aradığı özelliklerdir. Güneyde İmece’nin yazı dizisinde röportajı yapılan dernek ve oda başkanlarını teşhis koyarken ve esnafın durum tespitini yaparlarken zaman zaman objektiflikten uzaklaşmış gördüm. Topu büyük alış veriş merkezlerine atmak çok kolaydır.

Evet, esnafı ciddi oranda etkilemişlerdir. Etkilemeye devam ediyorlar. Ancak esnafın işlerinin kötü gidişinde, kar oranının düşmesinde veya iflasında tek etkili ve suçlu bu alış veriş merkezleri midir? Esnafın suçu kabahati yok mudur?

Herkesin kabul ettiği bazı gerçekler var. Bu gerçeğin temeli paraya dayanıyor. Ancak paranın dışındaki etkenler para kadar önemli. Türkiye’de bugün birçok esnaf babadan kalma teknik ve bilgilerle ekmeğini kazanma peşinde. Ne kendini yeniliyor ne iş yerini.

Uzaklardan değil kendimden bazı örnek vermek istiyorum. Mersin Merkezde bir kafeterya: Öğle saatleri veya biraz daha geç. Atıştırmak için simit tarzı şeyler istiyorum ve soruyorum: Taze mi? Aldığım cevap taze ağabey çok taze. Yemek için çıkardığım simit ve poğaça görüyorum ki en az dünden kalmaymış.
Bu esnaftan ben daha kaç alış veriş yaparım?

Bana, “sabah geldi, çok taze değil” dese, dürüstlüğüne inanarak alırım. Ancak esnaf arkadaş bunu yapmıyor! Başka bir konuda iki örnek: Mersin uzun yıllardır turizm kenti olmak istiyor. Ve bence fazlasıyla hak ediyor. Ancak turizmci esnafımızın ciddi bir eğitimden geçmesi gerektiğine inanıyorum.

Yıllar önce konuyla ilgili bir yazımda bu iki konuyu örnek olarak vermiştim. Olay, iki ayrı zamanda geçiyor. Alanya’yı gezmek ve görmek için gidiyoruz. Yol üstünde bir otele uğruyor ve oteli gezmek istediğimizi söylüyoruz.

Otelin lobisinde bizi karşılayan güler yüzlü orta yaşın üstünde bir kişi bize yardımcı oluyor. Oteli gezdiriyor. Otel hakkında fiyat ve bilgi veriyor. Öğreniyoruz ki bu kişi otelin sahibiymiş.

Başka bir yıl (genellikle olduğu gibi) Mersin’de tatil yapmayı istiyoruz. Susanoğlu’nda bir apart otele uğruyoruz. Odayı görmeyi istediğimizi söylediğimizde otel sahibi olduğunu öğrendiğimiz kişi oturduğu yerden uzaktaki yardımcı personele bize oteli gezdirmesini söylüyor. İşte size iki otel işletmesi arasındaki fark, aradaki fark bu kadar açık...

Turizm konusundaki ikinci örnek çok daha üzerinde düşünülmesi gereken bir örnek... Pinepark’a bir e-posta atmıştım. O mesajda kısaca, “Bu kadar güzel bir tesisiniz var, neden reklâm yapmıyorsunuz” diye sormuştum.

Aldığım cevap kısa ve öz olarak “Bizim reklâma ihtiyacımız yok” şeklindeydi. Bugün onlarca yüzlerce birinci sınıf otel, beş yıldızlı otel ve tatil köyü reklâma ihtiyacı olduğu için mi reklam yapıyor sanıyorsunuz?

Bu işletmecilik farkıdır! Yine aynı tesis başka bir örnek: Benim tanıdığım bir öğretmen çift Pineparka uğruyor ve “tesisiniz çok güzel hem gezmek tanımak hem de bir çay içip tanışmak istiyoruz” diyor.

Aldıkları cevap “Siz şurada oturun ben size çay getireyim” oluyor. Oysa bu insanlar çayı her şekilde ve her yerde içebilirler. Bu örnekler o kadar çok çoğaltılabilir ki… Yukarda da dediğim gibi eleştiriler objektif yapılmalı ve suç ve hata ortaya çıkmalıdır.
Diğer yazıda devam…

İyisiyle kötüsüyle Toroslar-2

Geçen yazıdan devam…)

Yolu Toroslar’dan geçenler fark ediyor olmalılardır ki; birçok bölgede tam anlamıyla kaldırım olmadığı, birçok yerde yolların hala ya patika ya da mucur içinde olduğu görülmektedir. Dar ve kıvrak yollardan TOKİ ve Kuzey Mersine gidenler Çavuşlu gibi yarı gecekondu bölgesinden geçiyorlar.

Bu caddenin kenarındaki evler bir-iki katlı düzensiz ve birçoğu bakımsız.
Çavuşlu bölgesindeki otobüs duraklarının çoğu eski ve kullanılmaz halde.
Şehrin yeniliklerinden haberler veren Büyükşehir Belediyesi büyük reklam panoları Toroslar’da yok denecek kadar az. Sadece anıt civarında bulunan bu panolar bana göre kentin görselliğini değiştiriyor ve renk katıyor.

Son günlerde Büyükşehir bu panoları Torosların muhtelif yerlerine yerleştirdi.
Büyükşehir Belediyesi Çöp sorununu uzun yıllardan sonra çözdü. Bu Toroslar halkı için memnunluk verici.

Bir önceki yazıda sağlık yatırımlarının noksanlığından bahsetmiştim. Sadece hastane değil, Zeki Ayan gibi birçok mahallede sağlık ocağının olmaması Toroslar halkı için bir eksikliktir.
Küçük Sanayi Sitesinin altından geçen dereye halkın evlerinde biriken çöplerini yakında var olan çöp tenekesine atmaktan daha çok dereye atıyor olmaları ve çocukların bu derelerde yüzüyor olmaları önemli bir sorundur.
Bu derenin acilen ıslahı gerekir.

Yine Küçük Sanayi Sitesinin önünden kuzeye giden ana yol bakımsız ve toz içindedir. Bu yolun kavşaklarında ve sağ-sol kenarları düzensiz ve ağaçsızdır. Toroslar Belediyesi kentin işlek caddelerinde koyduğu “Bu refüjün düzenlemesini Toroslar Belediyesi Yapıyor” levhalarını burada göremiyoruz.

Erzincanlılar Sitesinin arkasından Gimem Sitesine giden yolda bulunan Palmiye ağaçları anlamsız budama sayesinde yola doğru eğilmiş durumda. Bu ağaçlar bir iki yıla kadar yolun diğer tarafına gelecek şekilde büyümekte!

Palmiye ağaçları Mersinin simgesi sayılır ve her şeyden önce çevreye ve yeşil alana saygı için bakımı doğru yapılmalıdır. Yine, bu yolun sonuna denk gelen kısımdan Gimem Sitesi’ne giriş bulunmakta.

Buradan geçen insanlar özellikle akşam saatlerinde küçük korkular yaşamaktalar.
Bunun sebebi bu yolun ışıksız ve ıssız olmasından kaynaklanıyor. Ayrıca burada yapılan okulun bitmiş olmasından dolayı acilen bu yolun bakımının yapılması ve ışıklandırılması gerekir. Daha önceki yazımda da dediğim gibi belki bazı işler Büyükşehir Belediyesinin veya başka resmi kurumların yaptığı ya da yapacağı işler olabilir.

Ancak bu işler ya görev paylaşımı ile ya da görevlerini yapması gerekenlere rica ya da baskı ile yapılmalıdır. Çünkü burada yaşanan zorluklar Büyükşehre veya başka kuruma değil Toroslar Belediyesine tepki doğuruyor.

Torosların sorunları konuşmak ile değil elbirliği ile çözülebilir.
Doğma büyüme Toroslar vatandaşı olan bir insanın satırları bunlar.
Yazdığım kısa iki yazıda hiç kimseyi zan altında bırakmak istemem.
Ayrıca zaten iki kısa yazıda ne Torosların iyi taraflarını övebilirim…
Ne de kötü taraflarını yerebilirim.
Toroslar bir yazı dizisine konu olabilecek genişlikte ve detaylı analize ihtiyaç duymakta.

Sadece benim yaşadığım bölge değil tüm Torosların sorunu benim için sorundur. Belediyeler artık yol, park, kaldırım işlerini bitirerek bunların dışında farklı işlerle meşgul olmalılar.

Bir vatandaş olarak bunları istemek hakkımı kullanıyorum.
Tüm sorunların çözüleceği günlerin özlemi ile.

İyisiyle kötüsüyle Toroslar

Doğma büyüme Toroslar vatandaşıyım.
Hala Toroslar’da oturmaktayım.
Bu yüzden yapılan her yeni işi görmem ve gözlemlemem kolay oluyor.
. . .
Ben Torosların gelişmesi ve konum itibari ile Mersinin Merkezi olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için Toroslar’daki gelişmeleri yakından takip ediyorum.
. . .
Toroslar ilk belediye olduğunda o dönemin güçlü olan partisinin adayı Abdurrahman Aytekin Belediye Başkanı seçildi.
Abdurrahman Aytekin’in göze batan en büyük icraatı Kuva-i Milliye Caddesinin alt yapısını elden geçirmek oldu.
. . .
Toroslar’da ikinci seçilen Belediye Başkanı Mustafa Demirci oldu.
MHP’li başkan Mustafa Demirci’nin en önemli işi Koray Aydın Stadını yapmak oldu. 2004 seçimlerinde Mustafa Demirci’yi partisi aday yapmadı. Yerine aday yapılan Hamit Tuna Toroslar Belediye Başkanı seçildi.
. . .
Üç Başkan arasında en çok beğenilen başkanın Hamit Tuna olduğunu halk arasında konuşulduğunu söyleyebilirim. Ancak yine de Toroslar için yapılanların yetersizliğini kabul etmek gerekiyor.
. . .
Çağdaşkent Parkı ve Spor Tesisleri ve Toroslar için üretilen projelere kullandığı AB fonları Hamit Tuna için önemli referanstır.
Aynı şekilde Güneykent Parkı ve spor tesisleri de öyle.
Çopurlu Bölgesinde yapılan dev bayrak Torosların simgesi olmaya adaydır. Anıttepe Parkı gezenlerin beğenisini kazandı.
. . .
Çöp Fabrikasının kaldırılması aşamasında Büyükşehir Belediyesinin yanında bir tavır göstermemesi, Toroslar’a her hangi bir resmi veya özel hastane yatırımı yapılamaması, Torosların birçok bölgesinde hala kaldırım ve yol sorunu olması Hamit Tuna için yazılacak olan eksi puanlardandır.
. . .
Toroslar öyle bir bölge ki, çaktığın her çivi çok net görülebilir.
Yapılan her hizmet gözünün içine bakmakta. Yapılan yeniliği görmemek mümkün değil. Yeter ki park dışında yeni bir şey yapılsın.
. . .
Üzülerek kabul etmek gerekir ki; üç belediye başkanı eskitmesine rağmen Toroslar hala büyük bir köy görünümünde…
Toroslar hala sadece konaklamak için kullanılan bir otel ilçe.
. . .
Toroslar’da bir kapalı spor salonunun olmaması Toroslar adına önemli bir eksikliktir. Aynı şekilde büyük çapta bir iş ve alışveriş merkezinin ve Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin dışında yeterli sayıda özel veya devlet hastanesi olmaması yine büyük eksikliklerdendir.
. . .
İlçe olmasına, kaymakam atanmasına rağmen henüz resmi binaların yapılmaması bu eksikliklerin göze çarpan bir başka kısmı.
. . .
Bugün Toroslar ilçesinin göbeğinden geçen dereler ıslah edilmek ve üstü kapatılmak için bekliyor. Bu derelerden birisin görmek isteyenler Küçük Sanayi Sitesi Konutlarının yanından ve üçüncü çevre yolunun altından geçen dereyi inceleyebilirler.
. . .
Bu derelerin ıslahı Büyükşehir Belediyesine aitse Büyükşehir Belediyesine, DSİ’ ye aitse DSİ’ ye bu derelerin ıslahı için iş talep etmek veya gerekirse baskı yapmak Toroslar Belediyesinin görevi olmalıdır.
. . .
Kısacası Toroslar İlçesi, diğer Merkez ilçeleri ile kıyaslandığında orta sınıf bir başarı düzeyinde görünüyor. Bu Hamit Tuna başarısız demek değildir ama başarı göreceli bir kavramdır.
Keşke Torosları yönetenler çok daha başarılı olsalar…
Toroslar otel olmaktan çıksa…
Mersin kazanır.
. . .
Diğer yazıda devam…

Macit Özcan daha ne yapsın?

Bugünlerde kentteki reklam panolarında MHP İl Başkanlığının hazırladığı bazı reklamlar boy gösteriyor. Bu panolarda MHP İl Başkanlığı ekmek fabrikası ve Tulumba köprüsü ile ilgili Büyükşehir Belediyesini eleştiriyor.
. . .
Açık söylemek gerekirse Ekmek Fabrikasının kapatılması Büyükşehir Belediyesinin eksi puanıdır.
Sebebi ne olursa olsun.
. . .
Tulumba Köprüsü ise( Ben buna Gereksiz Köprü diyorum) Macit Özcan yönetimindeki Büyükşehir icraatı değildir. Ama bu köprü hiç yapılmamalıydı. Daha iyi bir proje olursa da mutlaka yıkılmalı.
. . .
İzlediğim bir televizyon röportajında Macit Özcan mevcut yasalarla bu köprüyü yıkanın suçlu duruma düşeceğini söylüyordu. Sebebini tam olarak anlayamadığımı belirtmek isterim.
. . .
Macit Özcan iki dönemde Mersin için gerçekten çok iyi hizmetler yaptı. Mersinin en büyük ihtiyaçlarından birisi olan Kongre Merkezi, Sahil Şeridi ve parklar, İkinci Çevre Yolunun altyapısı ve Üçüncü Çevre Yolunun tamamlanması, Macit Özcan Spor Tesisleri, Çöp Fabrikasının Toroslar’dan kaldırılma çalışmaları, kültürel ve sanatsal faaliyetler…
. . .
Ben yıllar öncesinden bilirim, bu kentte yaşayan herkes bilir, eskiden ev ev mahalle muhtarı arardık. Şimdilerde Mahalle Muhtarlarının kendilerine ait sabit büroları var. Bunlar bile Macit Özcan tarafından yapıldı.
. . .
Kentin ana caddelerindeki üst geçitlerin büyük çoğunluğu ve orta refüjlerdeki demir parmaklıklar Macit Özcan döneminde yapıldı. Önce araba kullananlar için ciddi tehlike söz konusuydu. Çünkü insanlar yolun ortasına bir anda çıkabiliyordu.
. . .
Bu kenti her kış yağan yağmurlar yaşanmaz hale getirirdi. Bu kentin altyapısını büyük oranda çözen Macit Özcan oldu.
. . .
Kaya Mutlu tarafından alınan otobüsler Okan Merzeci tarafından satılmışlardı. İnsanlar özel halk otobüslerine mecbur bırakılmıştı. Macit Özcan bu kenti tekrar otobüslerle tanıştırdı.
Otobüslerin yeterli olduğunu söylemek elbette yanlış olur. Ancak önemli bir hizmetin ayağıdır.
. . .
Şuanda devam eden Kazanlı Arıtma Tesisi çocukluğumuza geri döndürecek bizi. Çünkü kent merkezinde denize girme şansı yakalayacağız. Bunlar az şey değil. Çok şey mi, değil!
Mersin çok daha iyi hizmetlere layık ve yapılması gereken çok şey var.
* * *
Yapılacak olan yerel seçimde CHP Macit Özcan’ı aday gösterir ya da göstermez.
Macit Özcan aday olur ya da olmaz…
Veya aday olur, seçilir veya seçilmez…
Bunları zaman gösterecek, ancak kimse Macit Özcan bu kent için başarısız diyemez.
Eksik yönlerinin olduğu, daha iyi olabileceği söylenebilir.
Bunlar söylenirken de CHP’nin muhalefet partisi olduğu unutulmamalıdır.
Tıpkı MHP gibi…
* * *
Mersin, yönü geleceğe dönük ve modern bir kenttir. Yıllarca öyle oldu.
Ancak kenti idare etsin diye seçilen başkanlar hep bu kenti geriye götürdü.
Kabul gören bir düşünce var ki; Macit Özcan iki dönemde gerçekten çok yıprandı.
Ancak iktidar kıskacında olan bir belediye olarak yapabileceğinin en iyisini yaptığını düşünüyorum.
. . .
Elbette siyaset bu, rakipleri eksik yönlerinden vuracaktır.
Ekmek Fabrikası Macit Özcan’ın yumuşak karnıdır.
Tıpkı İkinci Çevre Yoluna yıllardır düzenli minibüs ve otobüs seferlerinin konulamamış olması gibi.
Hal bölgesinden tutunda ikinci Çevre yoluna yakın oturan her insan Yenişehir veya Mezitli’ye gitmek için en az iki taşıt değiştirmek zorunda.
Oysa bu sorun İkinci Çevre Yoluna toplu taşıma koyularak aşılabilir.
. . .
Aynı şekilde Kongre Merkezinin yeri konusundaki tartışmalar haklı tartışmalardır.
Bana göre bu tesis kesinlikle ikinci çevre yolu üzerinde olmalıydı.
. . .
Ekmek Fabrikasındaki yumuşak karnını yakalayan MHP hazırlattığı reklam panolarıyla Macit Özcan’ı vuruyor. Çünkü MHP yıllardır Büyükşehir Belediyesini almaya çalışıyor.
Dedim ya siyaset bu…
. . .
Herkes kazanmak için çalışıyor. Macit Özcan’da kazanmak istiyorsa savunmasını yapmalı.Bu satırların yazarı Mersin aşığı olarak bu kente yapılan hizmetleri onurla kabul eder.

Kim yaparsa yapsın, Mersin için yapılan Özden Yolagiden için baş tacıdır.
Bu yüzden Macit Özcan’ı başarılı gören ben, haksız yapıldığını düşündüğüm eleştirileri burada kaleme almak istedim.