29 Temmuz 2010 Perşembe

Kayıp Çocukluk

Bir insan yaşamı kısaca nasıl nitelendirilir, nasıl ifade edilir?
Denilir ki; doğdu, şu okullarda okudu, şu işlerde çalıştı, şu şehirde öldü.

Çocukluk yıllarında... diye başlayan başka insanlara ait biyografileri okuduğu zaman hüzünlenir mi insan?
Kıskançlık denilebilir mi bu hüzne?

Bir çocuk...
Doğup hemencecik büyür mü?
Büyür. Yakından tanığım buna.

Çocukluk yıllarının ne ifade ettiğini bilmeden geçip giden yıllara tanığım.
Akranları yolda, sokakta oyun oynarken, bir tamircinin yanında çıraklık yapan bir küçük ömrün büyümesine yakından tanıklık ettim.

Akranları çizgi film izlerken, o küçücük boyu ama büyük hayallerle ustasını izliyordu.

Akranları futbol maçları yaparken o ya dükkanının önünü süpürüyor, ya da bir arabanın motorunu temizyiyordu...

Teksas, Tommiks okurken akranları...
O cebinde taşıdığı köşe yazılarını okuyordu gizlice...

Öğlen uykusundan uyandığında bazen öğlen yemeğe götürüyordu onu, küçük adımları..

Akranları babasınıa cilvelerle her istediğini aldırırken,
o çıraklık parası ile evine bazen peynir, bazen zeytin alıyordu,
Nazım Hikmet kitaplarını, Varlık dergisini, Milliyet gazetesini bir çırpıda okuyordu.

Keşke demekten hep uzak durdu.
keşkeler yorar insanı diyerek.
Pişmanlıkların, geçmişi hepten silemeyeceğini bilerek..
Ve yarınlar için iyi hayeller beslemek gerektiğini düşünerek.

Baba hasreti ile gözyaşı dökerken çocukluk yaşamayan tamirci çırağı,
akranlarının babasına döktüğü şımarık çocuk gözyaşlarını kıskanmıyordu.
Çünkü herkes üzerine yazılmış olan hayatı yaşardı.
Biliyordu ve hep iyi günlerin özlemi ile büyüdü.

Büyüdü ama.
Kayıp bir çocukluk özlemi hep içinde kaldı.
Geçip giden bu ömrün yakından tanığıyım.